Tevfik Salim Sağlam ( Prof. Dr. )

Bulaşıcı Hastalıklarla Savaşta Bir Önder: Tevfik Salim Sağlam

Prof.Dr.Nusret H.Fişek’in el yazmasıyla
Tevfik Salim Sağlam Paşa

“Vakit vakit ağzında Bana Tevfik Salim değil, Tevfik Zalim derler dediğini duyardık. Nerede ve nenin zalimi idi Paşa? Sadece tembelliğin, ihmalin, adam sendeciliğin bilhassa yalanın ve çıkarcılığın karşısında. İşte o zaman hocanın defterinde af kelimesini bulamazdınız. Tek ve değişmez reaksiyonu ‘kendiliğinden istifa ediniz’ demek olurdu” Öğrencisi Prof.Dr.Nüvit Tekül, onun kişiliğini bizlere aktarmaya çalışırken bu aktarımının yanında şöyle yazıyor : “Çevresinde yarattığı hava, karakterini başkalarına aksettirecek kadar etkili olan hoca, verdiği görevin yerine getirildiği zamanda bile iltiifatı gereksiz bulan bir insandı. Şu var ki, kendi tekmil benliğini vererek sona erdirdiği hizmetleri için de kimseden iltifat beklememiştir. (Tekül N., 1973 : 8)

01

Bu satırları okuyanlar, Dr.Tevfik Salim ile ilgili bir yargıya varmak konusunda acele etmemelidir. Bu yüzü, Paşa’nın asker kökeniyle açıklanabilir. Şöyle ki, 1895 yılında Askeri Rüştiye’yi bitirip, Sarayburnu Demirkapı’da bulunan Askeri Tıbbiye İdadisi’ne girmiş; 1898’de yazıldığı Askeri Tıbbiye Mektebi’nden de 1903 yılında asker yüzbaşı olarak mezun olmuştur. Gülhane Kliniği’ne devam ederek “Tıp Tarihinin en yüksek şahsiyeti, benim tıptaki ilmi ve mesleki terbiyemi kendisine medyun olduğum büyük adam” dediği Süleyman Numan Hoca’nın yanında öğrenimini sürdürmüştür. Onu 1912 yılından başlayarak, dört bir yanda savaşan Osmanlı ordusunun sağlık hizmetlerinde hem bir nefer, hem bir komutan olarak yılmaz bir savaşçı olarak görmekteyiz. Balkan Harbi’nde Selanik Redif Fırkası’nda, Şark Orduları’nda, Rusçuk’ta, Erzurum-Sarıkamış harekatında görev yaptı. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’ya geçerek, Ankara’da önce Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığı sonra yine Ankara’da Sarıkışla’daki hastanede bulaşıcı hastalıklar şefi olarak görev yapmıştır.

İç hastalıkları bölümünde laboratuvar şefi olarak başlayan mesleksel yaşantısı, onu bulaşıcı hastalıklar konusunda duyarlı ve bilinçli kıldı. Savaş’ların kaçınılmaz yüzü olan kötü yaşam koşullarında Şark orduları Sıhhiye Müfettişi olarak tifüsle mücadele ederken, kendisi de tifüse yakalandı. Erzurum Sarıkamış’ta, lekeli tifoyla mücadele etti. Burada lekeli tifoya karşı, hastadan alınan kanı defibrine ettikten sonra, bir aat 56 derecede tutarak hazırladığı aşıyı, gönüllü 5 er ve 4 subaya uyguladı ve yaşamlarını kurtardı.

Yaşamı boyunca yalnızca hastalıklarla değil, ama insanlarla mücadele etti. Bu insancıl ve değer bilinesi çalışması dolayısıyla, “Divan-ı Harbe” verildi; çünkü hakkında şikayet vardı. Aşının insanlara zarar verdiği suçlamasıyla, 1918 yılında Nemrut Mustafa Paşa Divanı’nda yargılanarak beraat etti. (vikipedia)

Düşman saflarında ve gerilerinde günde binlerce kişinin ölümüne neden olan kolera salgını, 1916 yılında ülkemizde de görülmeye başlandığında Erzurum ve Trabzon’da çıkan kolera salgını ile mücadele etti ve “Harp Madalyası” aldı. 1919 yılında, İstanbul’da, Sağlık Müdürlüğü’nde kurulan Veba Komisyonu’nda, veba salgınının önüne geçilmesi için çalıştı.

Dr.Tevfik Salim, 1918’de profesör, 1927’de tuğgeneral ilan edildi. Ama yaşamı boyunca bir çok kez istifa etti veya 1934’te olduğu gibi, kadrosuz bırakılarak üniversiteden uzaklaştırıldı. Onun bu yüzünü Prof.Dr.Nusret H.Fişek şöyle açıklıyor : “Paşayı sevenler de vardı, sevmeyenler de. Bu nedenle zor durumlarda göreve çağrılmış ve ilk fırsatta görevden uzaklaştırılmıştır. Ancak bu uzaklaştırmalar, onun sağlık alanındaki uğraşını hiç etkilememiş ve her zaman Büyük Adam olduğunu göstermiştir.” (Fişek N.H., 1999 : 107)

Dr.Tevfik Salim Sağlam Paşa’nın, bulaşıcı hastalıklarla mücadelesi ile eğitimci yönü birbirini tamamlayan çalışmalardır; ama onun bu iki mücadelesini de omurgasına oturtan “yurttaş örgütleri” içerisindeki çalışmaları, onu bir çok Cumhuriyet aydınından farklı kılan ve yücelten yönüdür.

02

Cumhuriyet’in sağlık hizmetlerinin efsane adı ve uzun yıllar Sağlık Bakanlığı yapmış olan Dr.Refik Saydam’ın, verem hastalığı, sosyal hemşirelik, halk eğitimi ve tabip örgütlenmelerine ağırlık vermeyişi, Tevfik Salim Paşa’yı bu yöne yöneltmiştir :

  • 1929’da İstanbul Tabip Odası’nın kurucu başkanı olmuştur.

  • 1923 yılında İstanbul’da, Eyüp Veremle Mücadele Cemiyeti”ni ve 1927’de İstanbul Verem Savaş Derneği’nin kurmuştur. 1924 yılında, İlk Verem Savaş Dispanseri ve Heybeliada Sanatoryumu açılmıştır. Bunu bir dizi sanatoryum izlemiştir. 1930 yılında, Sağlık Bakanlığı’nın ürettiği BCG aşısını, Bakanlığın izniyle İstanbul’da uygulatmıştır. (Vidinel İ. 2010 : 18). Paşa, Bu örgüt aracılığıyla, uzun yıllar ulusal ve uluslararası planda derin etkiler yaratacak olan bir mücadelenin beyni olmuştur.

  • 1925 yılında sıtma temalı I.Milli Türk Tıp Kongresi’nin düzenleme kurulunda Kongre Sekreteri olarak görev yaptı.

  • 1926 yılında Kızılay Hemşirelik Okulu’nun kurucuları arasında yer almış; hemşirelerin, hizmette etkin bir rol oynamalarının sağlanması için uğraş vermiştir.

  • 1950’li yıllarda UNESCO Türkiye Milli Komitesi içerisinde Sağlık Eğitim Komisyonu kurarak bu alandaki çalışmalara önderlik etmiş; Uluslararası Sağlık Eğitimi Birliği’nin etkin üyelerinden biri olmuştur.

Türkiye Ulusal Verem Savaş Dernekleri Federasyonu Başkanı Prof.Dr.Ferit Koçoğlu, Federasyonun 1945 yılından 1963 yılına kadar görev yapan kurucu başkanı Tevfik Sağlam’ın bu alandaki çalışmaları şöyle anlatmaktadır :

“Kuruluşundan itibaren gösterdiği başarılı çalışmaları nedeniyle İstanbul VS Derneği 1929 yılında Gazi Mustafa Kemal imzasıyla “genel menfaatlere yararlı” dernek olarak onurlandırılmıştır. İstanbul VS Derneği 1932 yılında da Bakanlık ve Kızılay kaynaklarından aktarılan ödenekler ve kendi olanaklarıyla 25 yataklı Erenköy Sanatoryumunu yaptırmıştır. (Daha sonra bu yöntemle, yani devletin yaptığı yardımlarla dernekler tarafından birçok dispanser yaptırılacaktır. 1950 yılı itibariyle mevcut 41 dispanserin 33’ü derneklere, 8’i ise devlete ait idi)

Veremden ölümler, II.Dünya Savaşı yıllarında, hem dünyada ve hem de Türkiye’de çok artmıştı. Ülkemizdeki artışı, yoğun olarak Türkiye’nin en uzak köşelerinden bile gençlerin askere alınmalarına, yurt içinde birliklerin hareketliliğine ve toplumdaki yaygın gıda maddesi kıtlığına bağlamak olasıdır. Ulusal Verem Savaş Derneği’nin kuruluşunun hemen ardından Tevfik Salim Sağlam Paşa, 1948’de verem savaş derneklerine gelir sağlayan 2537 sayılı yasanın çıkarılmasını sağladı. Böylece belediyelerin eğlence gelirlerinden aldıkları verginin %10’u veremle savaşan derneklere yönlendirilmiş oldu. Yurt çapında dernekler aracılığıyla çok başarılı çalışmalar yapıldı. Bu başarılı çalışmalardan dolayı Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Yakın ve Ortadoğu Uluslararası Verem Savaşı Merkezi’ni Türkiye’de kurmaya karar verdi; merkezin başına Prof.Dr.Tevfik Sağlam getirildi. Merkez, Beyrut, Şam, Kahire’de Verem Mücadele Merkezleri kurdu. Tevfik Salim Paşa, üniversiteden 1952 yılında emekli olduktan sonra, UNICEF ve TUVSD ile Türkiye’de yurt çapında başarılı olan verem savaş kampanyalarını başlattı. 1959 yılında Uluslararası Verem Savaşı Birliği’ne başkan seçildi. XV.Uluslararası Verem Konferansı’nın İstanbul’da toplanmasını sağladı.

03

Dr.Tevfik Salim, Tıbbiyeyi bitirdikten sonra, çalıştığı Gülhane’nin kiliniklerinde, hemşirelik görevlerini, Alman hemşirelerinin nasıl yürüttüğünü gördüğü andan başlayarak, bu kadın inceliğinin en uygun ve özveri isteyen mesleğe Türk kızlarının girmesini düşünmüş ve bunun için çaba harcamıştır. Üniversiteye tekrar döndüğü 1942 yılında,Kızılay Hemşire okulunun öğrencilerine kliniğini açmış, çağdaş hemşireliğin öncüleri olan bir çok aydının yetişmesinde rol oynamıştır. Hemen bir sonraki yıl, verem savaşı için hemşire yetiştirilmesi konusunda, bugün adı verilmiş olan “Sosyal Hemşire Koleji”nin çekirdeğini oluşturan Erenköy’de Verem Savaş Hemşire Okulu’nun açılmasını sağlamıştır. Hemşireye layık olduğu toplumsal konumun verilmesi için, yorucu ve yıpratıcı mesleğin yeterli özlük hakları ile karşılanmasını, mesleğin çekiciliğinin arttırılmasını öngörmüş; sayısı az onan hemşirenin yükünü azaltmak için yardımcılarının yetiştirilmesini, bunların hemşire gözetiminde çalıştırılmasını ısrarla önermiş ve yetkilileri yönlendirmiştir (Çintan B. 1973: 12).

Prof.Dr.Nusret H.Fişek, onun halkın eğitilmesi konusundaki duyarlılığına eğilirken şöyle yazıyor : “Paşa’nın toplumsal yaklaşımları arasında az bilineni, bununla beraber toplum sağlığı bakımından çok önemli olanı, “Sağlık eğitimi” konusuna verdiği önemdir. Günümüzde, çağdaş hekimlik felsefesini benimseyen her hekim, sağlıklı bir toplum yaratmak için halkı eğitmenin en önemli önlem olduğunu bilir. 40-50 yıl önce bunun öncülüğünü yapmak için, geleneklerden sıyrılacak kadar güçlü ve uzak görüşlü olmak gerekirdi. Paşa, 1950’li yıllarda, ülkemizde bu yöndeki çalışmalara öncülük etti.” (Fişek N.H. 1999 : 107)

04

Prof.Dr.Tevfik Salim Sağlam’ın üzerinde mutlaka durulması gereken yönlerinden biri de, üniversite kurumuna ve özerkliğine kattıklarıdır. Her zaman doğru bildiğinin ardında olan Prof.Dr.Tevfik Sağlam, 1933 yılında “üniversite reformu” olarak adlandırılan ve “İstanbul Üniversitesi”nin doğuşu olarak nitelenmesi daha doğru olan büyük atılımda, Tıp Fakültesi Dekanlığı’na atandı. Ancak çok kısa bir süre sonra Milli Eğitim Bakanı olan Prof.Dr.Hikmet Bayur ile anlaşmazlığa düştü; 1 Haziran 1934’te II. İç Hastalıkları Kliniği lağvedildi; kadrosuz bırakılarak üniversiteden uzaklaştırıldı. 1942 yılında yeniden üniversiteye davet edildiğinde, önce Tıp Fakültesi’nde III,İç Hastalıkları Kliniği Ordinaryüs Profesörü, sonra İstanbul Üniversitesi Rektörü ve 1946 yılında Ankara Üniversitesi’nin kuruluşu ile birlikte Üniversitelerarası Kurul Başkanı oldu. Bu dönemde, hükümetin DTCF’deki iki profesör ve bir doçenti üniversiteden disiplin cezasıyla attırma istemi, parlamentoda yürütülen düzeysiz gündem ve bazı parlamenterlerin içinde bulunduğu bir güruh tarafından DTCF’nin basılması ve Dekan’ın linç edilmek istenmesi “Üniversitelerarası Kurul”un önüne gelir. Ankara Üniversite Senatosu’nun baskıya boyun eğen ve solculukla suçlanan öğretim üyelerinin atılmasını kabullenen kararı, Sağlam’ın başkanı olduğu Üniversitelerarası Kurulca bozulur ve öğretim üyelerine tekrar görev başı yaptırılır. Bu karar Danıştay tarafından da desteklenir. Prof.Dr.Tevfik Salim Sağlam ve o dönem İstanbul Üniversitesi Rektörü olan Anayasa Profesörü Prof.Dr.Sıddık Sami Onar, basın ve sağcı kamuoyu tarafından yoğun bir saldırıyla karşı karşıya kalır. (Çetik M., 1998: 222) Ama onlar, doğru bildiklerinden dönmezler. Bu karar ve izleyen direnç, “üniversite özerkliği”ni savunanlar için en önemli örneklerdendir.

1972 yılında, ölümünden dokuz yıl sonra, “ülkemizde tıp öğretiminin gelişmesine büyük emeği geçmesi nedeniyle” TUBİTAK Hizmet ödülü ile ödüllendirildi. Ama en büyük ödül gönüllerde taht kurmaktır. Aşağıda bir hemşirelik öğrencisinin yazdığı şiir, Tevfik Sağlam’ın bunu nasıl başardığının ve toplum hekimliğine nasıl gönül verdiğinin kanıtıdır.

05

BÜYÜK HEKİM

Nice büyük evlatlar yetiştiren Türk milletinin evladı,

Sonsuzdur senin yokluğundan doyduğumuz acı

Dünya tababeti ve kültür aleminin ideal ve büyük insanı,

Saymakla tüketemeyiz hayat saflarını.

Koşmuş cephelerden cephelere

Yenmiş tifüsleri, koleraları

Hocalık, dekanlık, rektörlük etmiş üniversitelerde,

Yazmış kitaplar, mecmualar, makaleler

Etmiş tercümeler, ingilizceden, almancadan milletine.

Büyük Hekim;

Ayakta durmayı başarmış yıkılmadan

Becermiş türemeyi tükenmeden

Kendini, makamlara mevkilere değil,

Topluma bağışlamış eğilmeden.

Büyük Hekim;

El sürdürğü her şeyi kendi ışığıyla aydınlatmış

İnsanlık idealine sadık işsiz insanmış

Yaşadığı yıllarda ve hala da

Büyük adammış,

Büyük hocaymış,

Büyük mücadeleciymiş

Türk tababetine

Verem savaşa babalık önderlik etmiş.

Unesco’dan Dünya Sağlık Teşkilatı’na

Milletler arasında temsil etmiş milletini 60 yıl aralıksız.

Sayısız meziyetleriyle, bitmeyen enerjisiyle,

Sevgiye dayanan muazzam otoritesiyle, organizasyon kabiliyetiyle,

Memleketi için verimli pratik buluşlarıyla,

Eşine ender rastlanan, dünya çapında yer işgal etmiş.

Yurt severlik, vazife aşkıyla,

Balkan dağlarının çamurları arasında,

Gülerek çalışmış, silinmez izler bırakmış 80 yılın arkasında.

Büyük Hekim;

Sen toprağa değil

Tababet ve insanlık aleminin,

Gönüllerine yerleştin

Eserinle,

Fikrinle,

Ebedileştin.

Sana azdır ne yazılsa,

Kelimeler aciz kalır inan bana seni her anlatışta.

Ayfer Meydan

Tevfik Sağlam Özel Sosyal Hemşire Koleji Öğrencisi

(Yaşamak Yolu, 1973)

KAYNAKLAR :

Diğer Yazılar