Çocuk İşçi Olmak: Kubilay Doğanay İle Geçmişe Uzanan Bir Yolculuk
Görüşmeyi Gerçekleştiren: Arş. Gör. Ercüment ERBAY – Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölümü
Ercüment Erbay: Kubilay Bey merhaba. Bugün sizinle geçmişinize uzanan bir yolculuğa çıkmak üzere buradayız. Tabi ki geçmişinizdeki her detayı konuşmamız mümkün değil, bizim bugün ki gündemimiz sahip olduğunuz çocuk işçiliği deneyiminiz. Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Kubilay Doğanay: 29 yaşındayım. Evliyim, 7 yaşında bir oğlum var. 13 yıldır Şahin Makina’da çalışıyorum, dişli imalatı üzerine hizmet veriyoruz.
Ercüment Erbay: Çocuk işçiliğine ne zaman ve nasıl başladınız?
Kubilay Doğanay: 1988 yılında 8-9 yaşındayken çalışmaya başladım. Babam inşaatta bekçilik yapardı. Biz Yakacık tarafında otururduk, mezarlık civarında. İlk ayakkabı boyacılığı yaparak başladım, o zamanlar kahveler çoktu mahallede. Ayakkabı boyama işi olmadığı zamanlarda mezarlıkta su satardım, okul civarında simit satardım.
Ercüment Erbay: Bir yandan da okula devam ediyor muydunuz?
Kubilay Doğanay: Tabi, sabahçıysam öğlen eve gelirdim, çantayı eve atardım hemen giderdim çalışmaya. Hatta o zaman ayakkabı sandığım bile yoktu, bidondan sandık gibi bir şey yapmıştım onunla gidiyordum işe. Babam daha sonra inşaatta tahtadan yaptırdı.
Ercüment Erbay: Aileniz de çalışmanızı destekliyordu yani?
Kubilay Doğanay: Tabi, biz 4 kardeştik, erkek olarak da en büyük bendim. Doğal olarak günlük ekmek parası, haftalık pazar parasını ben çıkarıyordum. Ablamın okumasına yardımcı oluyordum. Bir ailede bir kişi ezilecekse o kişi bendim.
Ercüment Erbay: Peki eğitim yaşamınız çalışmanız dolayısıyla olumsuz etkileniyor muydu?
Kubilay Doğanay: Etkilenmez olur mu, ben bu yüzden okulu bıraktım.
Ercüment ERBAY: Okuyamadığınız için hiç pişmanlık hissettiniz mi?
Kubilay Doğanay: Tabi ki okusaydım iyi olurdu. Okulun da ayrı bir tadı var. Okusaydım teknik anlamda daha bilgili olurdum, programını bilirdim, biz şu an kara düzen gidiyoruz. Öte yandan şu an üniversite mezunlarının durumu da ortada. Üniversiteyi bitirirken bir ödev yapmaları gerekiyor, maalesef ki alıyorlar ellerine ödevleri gelip bize soruyorlar bunu nasıl yaparız diye. Ellerine bir ölçme aleti veriyoruz, ölçemiyorlar ama bu adam mühendis. Bugün üniversite mezunları kağıt üzerinde patır patır matematiksel hesapları döküyorlar ama ne yazık ki imalata geldikleri zaman bir iş yapamıyorlar.
Ercüment Erbay: Okulu bıraktıktan sonraki süreçte neler yaşadınız?
Kubilay Doğanay: İlkokulu bitirdim, hemen sanayiye geldik. 1991 senesinde çıraktım. Hatta çırak da değildim, çünkü yaşım tutmuyordu, o zamanki yasalar gereği bir sene aday çırak olarak çalıştım. Aday çıraklık anaokulu gibi, sanayinin ağır şartlarına hazırlık bir yerde. İlk işimde kepçenin üstüne çıkıp parça söküp takıyorduk. İmalata göre çok ağır bir işti.
Ercüment Erbay: Peki sanayiye çalışmak üzere geldiğiniz ilk yıllardaki koşullarınızı biraz anlatabilir misiniz? Nasıl bir deneyimdi?
Kubilay Doğanay: İlk başlarda çok zordu. O zaman dövme var, tokat var. Ben çok dayak yedim. Yeri geldi levyeyi fırlattılar, bazen süpürgenin sapıyla dövdüler ama yediğim hiçbir dayaktan ne gocundum ne de beni niye dövüyorlar ki diye aklımdan geçirdim. Bunun dışında çalışma koşulları ağırdı, düşünsenize 11-12 yaşında bir çocuksunuz, parkta oynayacaksınız, bisiklete bineceksiniz. Ben işyerinin bisikletiyle eve gider gelirdim ki bisiklete binme hevesini hiç olmazsa gidip gelirken giderirdim.
Ercüment Erbay: Çalışırken aldığınız ücret nasıldı?
Kubilay Doğanay: Aldığımız ücret bir usta maaşının ¼’üdür. Bu iş böyledir.
Ercüment Erbay: Peki size göre yeterli miydi?
Kubilay Doğanay: Şunu söyleyeyim, bir çırak bir ustadan çok iş yapar ama tabi ki usta ustadır. İşin püf noktasını bilir, çoğu zaman sadece bir dokunması yeterlidir. Çırak 5 saatte temizlik yapar, ön hazırlık yapar, usta bir saatte tıkır tıkır takar. Bu açıdan yeterliydi.
Ercüment Erbay: Çocukluğunuzda çalışmak size ne kazandırdı?
Kubilay Doğanay: İlk başta meslek. Ondan sonra sanayide o zaman 10 kişi tanıyorsam şimdi bin kişi tanıyorum, ustalığımı herkes bilir.
Ercüment Erbay: Tam tersini düşünürsek çocuklukta çalışmak size ne kaybettirdi?
Kubilay Doğanay: (sessizlik) zor bir soru. Çalışmaktan hiç gerisini düşünemedim ki?
Ercüment Erbay: Çalıştığınız sırada neler kaçtı hayatınızdan?
Kubilay Doğanay: Oyundur, futboldur, çocuklukla ilgili oyunları yaşayamadım, benim bir atarim bile olmadı, değil bilgisayar. Benim bisikletimi 15 yaşımda patronum aldı. Babamın aldığı maaş evin ihtiyacını ancak karşılıyordu, 4 kardeşsiniz. Ailem için çocukluğumu yaşayamadım. Eve gittiğimde hemen uyurdum, ya yemeği yerken uyurdum ya da çay içerken uyurdum, üstüme çok çay döktüğümü bilirim. Eskiden sanayinin şartları daha ağırdı, daha yorucuydu. Ben akşam 9’da eve gittiğimde tatildeyim sanırdım, normalde 11-12’de eve ancak giderdim.
Ercüment Erbay: Çocukluğunuzda hayaller kurar mıydınız büyüyünce kendi işletmemi kurayım, daha fazla yükseleyim diye?
Kubilay Doğanay: Öyle hayalim yoktu çünkü bu işler çok sermaye isteyen şeyler, benim ailevi maddi durumum çok kötü olduğu için böyle bir şeyin hayalini bile kuramadım ama şunu dedim; ben işimi en iyi yapacağım, ben bir yerde çalıştığım zaman benim ismim, ustalığım farklı olacak. Bunu Kubilay usta yapar dedirteceğim diye düşünürdüm hep.
Ercüment Erbay: 7 yaşında bir oğlum var demiştiniz. Oğlunuzun sizin gibi 11-12 yaşlarında çalışmaya başlamasını ister misiniz?
Kubilay Doğanay: Asla. Asla istemem. Kendi düşünecek bazı şeyleri, şu mesleği olmak istiyorum diyecek, polis olmak istiyorum diyecek. Sonuçta ne istiyorsa onun olması için çabalarım. Üniversite okumasını da isterim. İstediği mesleğin araştırmasını yaparım, ona imkân sağlarım.
Ercüment Erbay: Dediklerinize göre şunu diyebilir miyiz? Ben çocukluğumda çalıştım, çok yıprandım ve yoruldum. Çocuğumun da aynı şeyleri yaşamasını istemem.
Kubilay Doğanay: Tabi ki. Çocukluğunu yaşasın, oyun oynasın. Ben şimdiden aldım onun bilgisayarını. Bu yaşta bowling oynamaya götürüyorum, kötü alışkanlıklardan uzak tutacak her aktiviteye yönlendiriyorum.
Ercüment Erbay: Benim sormak istediklerim bu kadar. Eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Kubilay Doğanay: Ekleyeceğim bir şey yok, çok teşekkür ederim geldiğiniz için.
Ercüment Erbay: Ben teşekkür ederim, benimle görüşmeyi kabul ettiğiniz için. Hayat boyu başarılar dilerim.