Sabire-Hulusi Dosdoğru (Dr.)

Zonguldak Gerçekleri Sabire ve Hulusi Dosdoğru

TOPLUM HEKİMLİĞİNE GÖNÜL VERENLER

Zonguldak Gerçekleri

Sabire ve Hulusi Dosdoğru

Görevlerini yapmaları için insanlara tanınan süre hep kısadır; bu süre içinde başarabildiklerin ile bir iz bırakabilirsen ne mutlu… Sabire ve Hulusi Dosdoğru çiftinin öyküsü bir kaç başlık altında toplanabilir :

  • Toplum hekimliğine gönül verenler

  • Az zamanda çok işler yaptı

  • Dürüst ve namuslu olmanın bir bedeli vardır.

  • İnsan olmak.

Öykümüz iki yıla sığdırılabilir. Ama hiç kuşkusuz yapılanların bir öncesi ve hazırlığı var.

Ama bu iki doktorun Zonguldak madenlerindeki vahşi sömürüyü ve insan yaşamına kayıtsızlığı sergiledikleri gazete yazıları 25 Temmuz 1945 ile 6 Kasım 1945 arası Tan Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Kamuoyunun haberdar edilmesi ve duyarlılığın yükseltilmesi anlamında bu çok önemli bir adımdır. Hulusi Dosdoğru, “EKİ Genel Müdürlüğüne Cevap – 1” başlıklı yazısında bunu şu sözcüklerle açıklamaktadır : “Konumuz maden işçilerimizin, sosyal tıp açısından bugünkü yaşama düzeyini yansıtmaktır. Görevimiz gerçekleri olduğu gibi aktarmak, aksaklıkların düzeltilmesi için bilimsel akılcı yolda yılmadan yürümektir.”

Bu yazıların zamanlaması, içlerinde geçen ve o gün Türkiyesi için yeni olan çağdaş kavramların yer alması da ayrıca üzerinde durulmaya değer.

ZAMANLAMA :

  • İkinci Dünya Savaşı yeni bitmiştir.

  • Etibank Ereğli Kömür İşletmeleri adlı kamu kuruluşu, madenleri “yabancı ve yerli sermayeden” devralalı beş yıl olmuştur.

  • Zorla çalıştırmaya dayanan ikinci mükellefiyet dönemi sürmektedir.

  • İşçi sigortaları henüz başlamamış; iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortası uygulamasına geçilmemiştir.

  • İşçilerin sendikalaşma (koalisyon) yasakları sürmektedir. 6 ay süren 1946 sendikacılığı deneyimi henüz yaşanmamıştır.

  • Çok partili seçimler yapılmamıştır.

ÇAĞDAŞ KAVRAMLAR :

  • Sosyal hekimlik

  • Sosyal tıp

  • Sosyal hijyen

  • Endüstri hekimliği

  • İşçi hekimliği uzmanlığı.

YAZARLARIN ÖZELLİKLERİ :

  • Biri 4 yıllık, diğeri 5 yıllık doktordur.

  • İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okudukları dönem, üniversitenin en seçkin ve saygın dönemi olup, dünyaca ünlü “Almanca konuşan mülteci profesörler” tarafından eğitilmişlerdir.

  • Sabire Dosdoğru mikrobiyoloji uzmanıdır. Bulaşıcı hastalıkların çok yaygın olması dolayısıyla toplumun en çok gereksinme duyduğu tıp dallarından biridir. Ama hiç para kazandırmaz. Hulusi Dosdoğru pratisyen hekimdir. Uzmanlık eğitimine ulaşmanın görece kolay olduğu bir dönemde farklı bir seçim yapmıştır. Dolayısıyla bunlar birer idealizm göstergesidir.

  • Zonguldak’ta karşılaşıp tanışan bu karı-kocanın, ayrı ayrı Zonguldak’ta çalışmayı seçmeleri de, toplumsal içerikli seçimler yaptıklarının bir göstergesidir.

  • M.Hulusi Dosdoğru EKİ Gelik Ocak Dispanseri’nde başlayan çalışmaları, baş mühendis mösyö Viroux’nun bilgilendirmesi, ocakları gezdirmesi ve verdiği kitap ve broşürlerle daha da gelişmiştir. Üst yönetime sürekli olarak verdiği raporlar ve yaptığı başvurular, EKİ’ de huzursuzluk yaratmış ve sonunda doktoru, önce merkez polikliniğine ve sonra da hastaneye kaydırmışlardır.

YAZI LİSTESİ :

Maden işçilerimizde bulaşıcı hastalıklar meselesi………. 12 Eylül 1945

Yeraltı işçileri ………………………………………………………. 14 Eylül 1945

Maden işçilerimize kan nakli meselesi ……………………. 21 Eylül 1945

Maden işçilerimizin kan gruplarının tayini meselesi ….. 22 Eylül 1945

Maden işçimizin bugünkü yaşamı – 1 ……………………… 27 Ağustos 1945

Maden işçimizin bugünkü yaşamı – 2 ……………………… 2 Eylülü 1945

Yeraltı işçisinin sağlığı, tozlu akciğer ve verem ………… 25 Temmuz 1945

Yeraltı işçisinin sağlığı nasıl korunur ……………………….. 26 Temmuz 1945

EKİ Genel Müdürlüğüne Cevap – 1 ………………………….. 1 Ekim 1945

EKİ Genel Müdürlüğüne Cevap – 2 ………………………….. 2 Ekim 1945

EKİ Genel Müdürlüğüne Cevap – 3 ………………………….. 3 Ekim 1945

Sosyal hijyen bakımından ocak içi kazaları ………………. 12 Ekim 1945

Kömür havzasının psikolojik durumu ………………………. 25 Ekim 1945

EKİ Kömür havzasında içki sorunu ………………………….. 1 Kasım 1945

ZonguldakAmele Birliği Yardım Sandıkları ………………. 6 Kasım 1945

YAZI İÇERİKLERİ :

İlk gazete yazısına Hulusi Dosdoğru şöyle başlıyor : “Kalın bir toz bulutu, küf ve nem içinde sürekli çalışma zorunluluğu maden işçisinin akciğerlerini tıkayıp bozmaktadır. (…) Ocaklarda insan sağlığının temel taşlarından ikisi, güneş ve temiz hava yoktur. (…) Maden ocaklarında çeşitli işlerde çalışan işçiler arasında en yoğun toz yutan LAĞAMCI denilen, dinamitle kömür damarlarını meydana çıkarmakla görevli işçilerdir. (…) 45 günlük münavebe bunlar için bahis konusu olamaz. (…) Ne yazık ki, bizde ocaklar Nuhu-Nebiden kalma usullerle çalıştırıldığından, ocak içi sağlık koşulları hiç hesaba katılmamaktadır. Yıllarını ocak içlerinde çalışmakla tüketmiş eski lağamcı ve kazmacılarımıza bile, röntgen filmi kıtlığı bahane edilerek, radyolojik kontrol yapılmamaktadır. Günümüzde ancak, hastalıkları son hadde varmış, randımanı sıfıra düşmüş, tıknefeslikten kımıldayamaz hale gelmiş olanlar, o da müracaat ettikleri takdirde bakılıp, heyete sokularak çalışma zorunluluğundan çürüğe çıkarılmaktadır. Bu yüzden, toz hastalığının, maden işçimiz arasındaki miktarını bilmiyoruz”.

Hulusi Dosdoğru, ülkemizde yıllar sonra (Dünya Sağlık Örgütü Anayasası’nda üç yıl sonra değinilecek olan sosyal sağlığa yani kişinin çevresi ile bir bütün olduğunu vurgulayarak ikinci yazısına başlıyor : “Alınacak önlemlerin başında , işçinin hayat standardını, yani gündeliklerini yükseltmek gerekir”. Ülkemizde, o dönemde, çok yaygın görülen veremin, tozun ve yoksulluğun etkisiyle, Zonguldak’ta hızla yayıldığına dikkat çekiyor ve rakkamlar veriyor. Bu arada gelişmiş ülkelerdeki uygulamalardan örnekler vererek yol gösteriyor : “Toz akciğeri, veremin akciğere yarleşmesini kolaylaştırır ve akciğer veremine adeta zemin hazırlar.Dispanser ve diğer sağlık kuruluşlarında aylık işçi muayene ve kontrollarını gereği gibi ve düzenli olarak yaptıran ülkelerde Conio- Tuberculosis daha başlangıçta tanınıp ayrılmakta ve böylece ocak içlerinde veremin yayılmasına engel olunmaktadır. Modern hijyenik koşullara göre işletilen ileri ülkelerin maden ocaklarında, işçi sağlığı, sendikanın sürekli gözetiminde, sağlık sigortaları ile korunmakta ve bu hususlarda gerekli tüm tedavi ve korunma masraflarını bu kuruluşlar karşılamaktadır. Bizde bugün durum şöyledir : Maden işçisinin başlangıç halindeki akciğer veremini ortaya çıkaracak hiç bir önlem alınmamıştır. İşçimiz, bilgisiz ve görgüsüzdür. Çoğu MÜKELLEF’tir. 45 gün ocak içinde, diğer 45 gün köyünde yaşamaktadır. Ocak onun için bir külfet, bir çile doldurma yeridir. Bu münavebeli belayı bir an önce savuşturmayı iple çeker. Ocak içinde hastalansa da, alıkonulmaktan korktuğu için, her tür hastalık ve şikayetini saklamaya çalışır.Üstelik bu gibiler, ocakla köy arasında sürekli bulaşıcı hastalık ve parazit taşırlar”.

Bulaşıcı hastalıklar, savaş yorgunu ve yoksul Türk toplumunun birincil sorunlarındandır. Sabire Dosdoğru, iki yazısında bu konuyu işliyor ve maden ocaklarında en çok görülen ve uğraşılması gereken hastalıkları şöyle sıralıyor :

  • Tifüs

  • Çiçek

  • Su çiçeği

  • Kızamık

  • Kabakulak

  • Sıtma

  • Zührevi hastalıklar (Frengi ve bel soğukluğu)

  • Lepra

  • Uyuz

  • Bağırsak parazitleri (Kancalı kurt vb)

  • Verem.

Saptanan ve tedavi edilmeye çalışılan olgulardan daha çoğunun evlerde ve köylerde saklı olduğuna değiniyor.

Dosdoğru’ların, Zonguldak havzasındaki sağlık sistemine olan eleştirileri çok yönlüdür ve tam bir sağlık planı özelliği taşımaktadır. Eğer havza yönetimi, insan odaklı bir yaklaşım benimsemiş olsaydı, büyük başarılar kazanmak olasıydı. Üstelik de, EKİ’nin yükselttiği bu çita, Türkiye’deki maden işletmelerine örnek olabilecekti. Bu eleştirileri şöyle özetleyebiliriz:

  • Kan nakli meselesi : En gğeniş maden mıntıkamız olan ve iş kazalarının da en çok meydana geldiği Zonguldak kömür havzasında kan nakli meselesi henüz ele alınmamıştır.

  • İçki sorunu : İçki her türden sefahat, fuhuş ve kumarın karanlık kapılarını açan bir maymuncuktur. Gelir düştükçe, içkiye katılan metil alkol artar ve ömürleri kısaltır. Ocaklarda; poryon, şefporyon olarak çalışanlar arasında, ocak dışındaki kalifiye işçiler, memurlar arasında ve bürokratlar,yüksek-bürokratlar arasında alkol düşkünleri görülmektedir. Kuşkusuz TEKEL’in bu işte önayak olması, devlet sağlık politikası açısından korkunç bir çelişkidir.

  • Psikolojik durum : Beyin hijyeni açısından, yeraltı işçimizin incelenmesi, bugüne kadar hiç yapılmamıştır. Endüstri hekimliğinde Madenci Nevrozu olarak adlandırılan tablo, eksik beslenme, sinsi gaz zehirlenmeleri, karanlık, sürekli kapalılık halinden etkilenir.

  • Tahlisiye : Halen havzada, gaz zehirlenmelerine karşı bir tahlisiye istasyonu vardır. Büyük maddi fedakarlıklarla meydana getirilen bu yapı, bugün, ziyaretçilerin gezdiği bir müze olmaktan öte bir işe yaramamaktadır.

  • İlk yardım : Ocaklarda hekim gözetimi altında,ilkyardım istasyonlarının kurulup geliştirilmesinde de çok gecikilmiştir. Kağıt üzerinde, ocak içindeki bazı kör galeriler, işe yaramaz ambar kalıntıları ilkyardım istasyonu gibi kalemle işaretlenmiştir. Bu yalancı varoluş, büsbütün olmamasından daha tehlikelidir. Ocak içlerinde ilkyardım istasyonları, usulüne göre mutlaka kurulup, personeli yetiştirilmelidir.

  • Beslenme – barınma : Maden işçilerimizin, beslenme, giyim, barınak ve temizlik meselelerine gelince, durum hiç de iç açıcı değildir. Mükellef amele (zorla çalıştırılan maden işçisi) için ocak çevresinde yaptırılan sefil bekar barakaları. Normal madenci sitelerinin kurulup gelişmelerini engellemektedir.

  • Çalışma süresince doğal gereksinmeler : Ocaklarda her vardiya 8 saat çalışan işçinin, su içmek, büyük ve küçük su dökmek gibi doğal gereksinimlerini karşılayacağı hiçbir hijyenik başvuru yeri yoktur. Su yüzden bulaşıcı hastalıklarla yüzyüze kalmaktadırlar.

  • Sözün kısası Zonguldak kömür havzasında işçi sağlığı tam bir keşmekeş içinde idi” (Hulusi Dosdoğru, 1/10/1945, Tan Gazetesi)

Örnek çözümlere yol açması beklenen bütün bu eleştiriler, hazımsızlık ve tepkiyle karşılanınca, ne Zonguldak havzasında ne de ülkenin geri kalan maden ocaklarında kapsamlı bir sağlık gözetimi gerçekleşememiştir. Aradan 70 yıl geçmiş olmasına karşın, eleştirilerin çok büyük bir bölümü bugün için de geçerlidir.

1945 SONRASI ÖZGEÇMİŞLERİ :

a) SABİRE DOSDOĞRU :

Siyasal baskılar nedeniyle hem Zonguldak’tan uzaklaşmak zorunda kalırlar; hem de Tan Gazetesi’ndeki yazılarına son verilir. Kapanana kadar bu kez Görüşler dergisine yazmaya başlar. TSEKP’nin Sendika Gazetesi’nde işçi sağlığı ve meslek hastalıkları üzerine yazılar yazar.

1945-50 arası İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hijyen Enstitüsü’nde uzman araştırmacı ve öğretim görevlisi olarak çalışır. 1950-64 yılları arasında Adli Tıp Tahliller Şubesi müdürü olarak görev yapar. Uzmanlık alanı ile ilgili olarak çeşitli tıp dergilerinde yazıları yayınlanır.

b) M.HULUSİ DOSDOĞRU :

Siyasal baskılar nedeniyle hem Zonguldak’tan uzaklaşmak zorunda kalırlar; hem de Tan Gazetesi’ndeki yazılarına son verilir. Kapanana kadar bu kez Görüşler dergisine yazmaya başlar. Zonguldak’taki yaşantısı, duyarlı ve toplumcu kişiliği olan M.Hulusi Dosdoğru’yu siyasal hareketlerin içerisine itmiştir. 1946’da Şefik Hüsnü’nün TSEKP’sine girer; Şefik Hüsnü’nün yardımcısı olur; “İleri Demokratik Cephe”nin kurucuları arasında yer alır. 1946’da tutuklanır. Kendi deyişiyle “fişli olmak, polis kayıtlarına geçmek, ondan sonra suçsuz da olsanız, potansiyel bir tehlike olarak görülürkünüt ve üzerinize kolayca suç yıkmaya çalışırlar”. 51 tevkifatında, 6-7 Eylül olaylarında hep gözaltına alınmış, sonra salınmış. Ama muayenehanesine gelen hastalarına, üzerinde reçetesi bulunanlara baskı yapılmış. 1950’lere kadar, edebiyat alanında devrimci ürünler verenleri anımsatmak için Mehmet Kemal’in “Acılı Kuşak” ve Atila İlhan’ın“Fedailer Mangası” olarak nitelediği adlar arasında Hulusi Dosdoğru da vardır. (2)

1939’da henüz öğrenci iken İnanç dergisini ve aynı yıl (Şehir-17 Sonat-Şiirler) adlı ilk kitabını yayınladı. Daha önceleri Serveti fünun-Uyanış dergisinde yazdı. Tan gazetesi, Yığın, Yön, Ocak. And, Yeni Edebiyat dergilerinde yazıları çıktı. Çeşitli tıp dergilerinde, Sendika gazetesinde yazıları yayınlandı. 1947’de “Tedavide Son İlerlemeler” ve 1958’de “Romatizma ve Çeşitli Artritler” adlı kitapları basıldı. 1968’de “Başlangıçtan Günümüze Dünya Tiyatrosu” ve 1974’te “Batı Aldatmacılığı ve Putlara Karşı Kemal Tahir” adlı kitapları yayınlandı.

KAYNAKLAR :

  • Dosdoğru S., Dosdoğru M.H. (1990) : Sağlık Açısından Maden İşçilerimizin Dünü, Bugünü, BDS Yayınları.

  • Çatma E. : İnsan Olmak veya Bedelli Yazılar, Demokrat Çaycuma Gazetesi, 18 Ocak 2002 (Ayrıca “Edebiyatta Zonguldak’10 Bienali 18-18 Aralık 2010 kapsamında da sunulmuştur).

Diğer Yazılar