Traugott Fuchs ( Prof. )

Özgürlük ve Evrensellik Aşığı (Göçmen) Bir Bilim Adamı

Umur Aşkın

* Bu çalışmanın ortaya çıkarılmasındaki katkılarından ötürü Leyla Babaoğlu Balkış ve Süheyla Artemel’e çok teşekkür ederiz

Türkiye Cumhuriyeti’nin anıt kurumlarından olan “üniversite”nin kuruluş süreci ile Nazizmin güçlenme ve iktidara geliş sürecinin aynı döneme denk gelmesi, pek çok saygın ve ünlü Yahudi kökenli Alman akademisyenin doğup büyüdüğü ve yetiştiği vatanından zorla koparak göç etmek zorunda kalmasına ve Türkiye’yi ikinci vatanı olarak seçmelerine yol açtı. Bu süreçte, ülkemize yalnızca Yahudi kökenli Alman akademisyenler gelmedi. Nazi Almanya’sının zulmünden kaçan bu akademisyenlere destek veren, nazizmin “ırkçı safsataları”nı reddeden birçok Alman akademisyen de Türkiye’ye göç etti ve Türkiye’de üniversitenin doğuşuna “Bizlerden Biri” olarak bütün güçleriyle destek verdi.

Traugott Fuchs da bu dayanışmacı Alman akademisyenler arasındaydı. Bir dilbilimci olan Fuchs’u “Bizlerden Biri” yapan, Anadolu insanına ve doğasına uyum sağlamasını kolaylaştıran, bu dayanışmacı ruhun yanında, doğaya ve insanın yarattığı her türlü sanat ve güzelliğe aşık romantik bir hümanist, çok yönlü sanatçı kimliği ve ruhuydu. Fuchs, eserleri yeni keşfedilmeye başlansa da, aynı zamanda bir ressam, bir fotoğraf sanatçısı, bir şair, bir müzisyen, bir kolleksiyoner ve bir kültür araştırıcısıydı.

Traugott Fuchs, çocukluğundan başlayarak yaşamının önemli bölümünde, modern dönem savaşlarının dehşetini ve korkunç sonuçlarını gördü; Nazi Almanya’sında bulundu. Bu olumsuz koşullara karşın, onun sanatçı ruhu, insanlara ve doğaya karşı her türlü dogma, ön yargı ve ayrımcılık yapmadan yaşamayı evrensel bir değer olarak içselleştirmesini sağladı. İnsanlarla, aralarında var olan kültürel sınırları ortadan kaldırarak onların değerlerini ve normlarını içselleştirmesi; din, ırk, sınıf, hatta dil ayrımı yapmadan onlarla kaynaşması; var olan her şeyde evrenseli görmeye çalışması, Fuchs’un önemli ve özel bir niteliğiydi. Aydınlanma’nın üç temel ilkesi hoşgörü, akıl ve hümanizm Fuchs’un da yaşamındaki temel ilkelerdi. Yaşama temel yaklaşımını, sevgi, eşitlik ve diğerlerine (farklı olana) saygı oluşturmaktaydı (Artemel, tarihsiz; Artemel arşivinden).

Fuchs’un farklı olanla, tüm farklılıkları ile birlikte yaşayabilme yetisini çocukluk yıllarında kazandığı düşünülebilir. Doğa sevgisinin yeşerdiği, tarihle doğanın iç içe geçmiş olduğu mekânlarda yaşadığı erken çocukluk dönemi, (Katolik, Luteryen, Yahudi, Fransız – annesi de bir Fransızdı- ve Alman (Prusyalı) gibi) çeşitli etnik, dini ve kültürel yaşam tarzları arasında geçti. Bunlar arasındaki çatışmalara ve karşıtlıklara tanık oldu. Farklı etnik köken, dini inanış ve kültürden arkadaşları oldu.

Kültür ve yaşam tarzları arasındaki ayrım ve zıtlıkların yapay ve önemsiz olduğuna inanırdı. Fuchs, yabancısı olduğu kültürün özgünlüklerini keşfederek, onun üstünlük sağlayan yanlarını almaya çalışırdı (Özbek’ten aktaran Artemel). Onun için önemli olan insanın ve doğadaki en küçük varlığın bile yüceltilmesiydi. İnsanlığın evrensel değerlerine ve insan olmanın inceliklerine, yaşama ait tüm farklı değerlerin kültürlerarası bütüncül bir yaklaşımla ele alınarak ulaşılacağını düşünürdü. Bu bütüncül yaklaşıma da ülkeler (kültürler ve kişiler) arasında alma ve vermeden oluşan karşılıklı etkileşimin kurularak ve insanlar arası kültürel hoşgörünün beslenerek gerçekleştirilebileceğine inanırdı. Fuchs, mesleğinin bir parçası olarak hâkim olduğu ana dili Almanca ve Fransızca, İngilizce, Latince, modern Yunanca, İtalyanca ve elbette Türkçe dillerinin yanında, Türkiye’de Rumca, Arnavutça ve Kürtçeyi mesleki meraktan daha çok, içinde yaşadığı insanları daha iyi tanıyabilmesine hizmet eden bir araç olarak (Artemel arşivinden; Kosnick, 1997) öğrenmeye çalışmıştır.
Bir kültürü, bir başka kültürün üyelerine anlatma çabası, onun akademik çalışmalarında da temel ilkeydi. Tüm yaşamını, bu ilkeleri Türk öğrencilerine öğretmeye ve Alman (Batı) ve Türk kültürleri arasında köprü kurmaya adamıştı. Bunu da verdiği dersler, Türk Dili’ne olan hâkimiyeti ve Türk edebiyatında yaptığı çeviriler yoluyla halklar arasında bir edebi değiş tokuş ortaya çıkartarak gerçekleştirdi. Orhan Veli, Nazım Hikmet, Sabahattin Eyüboğlu, Sait Faik ve Faruk Nafız Çamlıbel gibi Türk edebi ve düşün adamlarının eserleri ile birlikte 15. yüzyıl Türk edebiyatının önemli eserleri arasında yer alan Mevlit’i çevirdi (Artemel, tarihsiz).

“Hocaların hocası” olarak anılan Traugott Fuchs’u 1934 yılında 28 yaşındayken Türkiye’ye getiren neydi?
Fuchs, yüksek öğrenimini Latin dilleri ve edebiyatı ve Alman dili ve edebiyatı üzerine yaptı. Berlin, Heidelberg, Marburg ve Köln üniversitelerinde, Fredrich Gundolfi Karl Jaspers, Eduard Spranger ve Leo Spitzer gibi devrin ünlü hocalarından ders aldı. Değer verdiği, onu “keşfeden” ve asistanlığını yaptığı Latin dilleri ve edebiyatı alanında saygın bir akademisyen olan Profesör Leo Spitzer, Yahudi kökeni nedeniyle Köln Üniversitesi’ndeki görevinden uzaklaştırıldı. Bir bilim adamı ve bir insan olarak çok değer verdiği hocasına yapılan bu durumu içine sindiremeyen Fuchs’un, bu durumu, bir öğrenci hareketi ile protesto etmesi, onun da üniversiteden dışlanmasına yol açtı (Wiemers, tarihsiz; Web 3; Artemel arşivinden).

Profesör Leo Spitzer aldığı davet üzerine, yeni kurulan İstanbul Üniversitesi’nde Latin Dilleri Edebiyatı Bölümünün kurulmasında görev almayı kabul etti. Profesör Erich Auerbach, yaklaşık bir yıl sonra, Spitzer’in, eski, ümit vaat eden genç asistanı Fuchs’tan, Spitzer’e katılmasını ister. Hitler rejiminin Almanya’da iktidarda olmasını içine sindiremeyen Fuchs, bu daveti, -“yeni Alman gerçekliği”nden ve onun yol açtığı dehşetten kaçmak için dünyanın bir ucuna gitmeyi düşündüğü bir anda- özgürlük/kurtuluş yolunda gerçek bir şans olarak düşünür ve “hiç tereddüt etmeden” kabul eder. Kendi ifadesi ile bu teklif, onun için geleceğe açılan bir kapıydı (Fuchs, 1986). İstanbul, onun içindeki potansiyeli ortaya çıkartabileceği de bir mekândı (Artemel, tarihsiz).

Fuchs, hızlı bir şekilde kentleşen, sanayi kapitalizminin yayılmasıyla ve savaşlar yoluyla değişen dünyaya karşı yabancılaştığını hissetmekteydi. Böylesi bir anda, -bir çelişki olarak gözükse de- yaşamaya başladığı modern Türkiye’nin akademik, kültürel ve sosyal ortamını bir Rönesans hareketine benzeterek, kendisini Nazi öncesi dönemin Almanya’sında bulduğunu belirtir. Dünyanın en güzel şehirlerinden birinde ve dünyanın en ilginç ve büyüleyici ülkelerinden birinde -Anadolu’da- bulunmaktan büyük mutluluk duymaktadır (Fuchs, 1986).

Türkiye’ye varışı, Fuchs için bir yerinden kopartılmadan daha çok entelektüel anlamda kendini buluş olarak nitelenebilir (Stauth ve Birtek’ten aktaran Artemel). Belki de bu nedenle, tarihle doğanın iç içe geçtiği kozmopolit bir şehir olan İstanbul’dan kopamadı ve kendi seçtiği bir yuva olarak yaşamının en mutlu dönemlerini bizimle geçirdi.
Modernleşme çabası içerisindeki Türkiye’de keşfettiği tarihi görünüm ve Doğu’ya özgü çevre ve bunların güzellikleri, onun için heyecan vericiydi. İstanbul ve başta Çorum olmak üzere Anadolu’nun değişik kentlerini ve yörelerini gezerek bugün bazıları yok olmuş bazıları yok olmak üzere olan antik kalıntıları, Osmanlı ve Selçuklu eserlerini tuttuğu notlar, resim ve eskizleriyle bugünkü nesillere aktararak unuttuğumuz geçmişimize özlem dolu yolculuğa çıkmamızı sağlamıştır. Sokak satıcıları, hamallar, kırsal bölgelerde geleneksel şekilde başını bağlayan kadınlar gibi Fuchs’un doğrudan gözlemlerine dayanan sahnelerin resimlerine yansımalarının çoğu günümüzde kaybolmuştur (Fuchs, 1986; Artemel arşivinden; Artemel, tarihsiz).

Türkiye’deki çalışma yaşamına İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Yabancı Diller Mektebi’nde Fransızca öğretmenliği ile adım atan Fuchs, daha sonra, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünün görev alarak bu bölümün temelini atan kişiler arasında yer almıştır. Buna karşın, Fuchs’un mütevazi kişiliği ile bölümün kurucusunun hocası Spitzer olduğunu ısrarla söylemiştir. Kuruluş aşamasında yaptığı işi ise “Alman Edebiyatını daha ayrıntılı öğrenme fırsatı” olarak değerlendirmiştir (Artemel arşivinden).

Bu bölümde, Alman Dili ve Edebiyatı derslerini 1978 yılına kadar yürüttü. Bunun dışında, 1943 – 1971 yılları arasında Robert Koleji’nde Almanca ve Fransızca edebiyatı dersleri vermeyi sürdürdü. 1971 yılında Robert Koleji’nin yüksekokul kısmının Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüştürülmesiyle, bu kurumda, Modern Alman Edebiyatı öğretmeyi sürdüren Fuchs, 1983 yılında emekliye ayrıldı.

Emekliye ayrılma hikâyesi ilginçtir. Emekli olma isteğini, ilk kez, 1977 yılında dile getirdi. Belgeleri incelendiğinde, Türkiye’de kırk yılı aşkın bir süre, İstanbul Üniversitesi, Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi gibi kurumlarda öğrenci ve bilim adamı yetiştiren ve ülkenin eğitimine katkıda bulunan bu mütevazi bilim adamının emekli olabilmesi için ödenmesi gereken sigorta primlerinin ödenmediği anlaşılır. Alman vatandaşlığı sürdüğü için Alman yetkililerin teklif ettiği emeklilik hakkını da kabul etmeyen Fuchs için bulunan çözüm, Türkiye’den emekli olabilmesi için gereken en az sigortalı çalışma süresini doldurana kadar, Boğaziçi Üniversitesi’nde tam zamanlı öğretim üyesi olarak atanmasıdır.

Emekli olmasına karşın üniversiteden ve öğrencilerinden kopamayan Fuchs, üniversite yerleşkesine yakınındaki evinde, tüm yaşamı boyunca olduğu gibi, hiçbir maddi karşılık beklemeden ders vermeyi sürdürdü (Artemel arşivinden). Profesörlüğe yükselme sınavına hazırlanan pek çok doçent, ders verdiği kişiler arasındadır. Belki de bu nedenle, daha yaşarken kendisine “hocaların hocası” denmiştir.

Kuruluş aşamasından başlayarak 60 yıla yakın Türk üniversite yapılanması içinde kendisine özgü bir yeri olan Fuchs’un Türkiye’deki eğitmenlik ve öğretmenlik yaşamının kesintiye uğradığı iki dönem bulunmaktadır. İlki, Türkiye’nin Nazi Almanya’sına 1944 yılında savaş açmasıyla birlikte, ülkede yaşayan tüm Almanların olduğu gibi, Fuchs’un da Nazi destekçisi olarak düşünülüp enterne edilmesidir. 1944-1945 yılları arasında yaklaşık 18 aylık süreyi kapsayan gözaltı sürecini Çorum’da geçirmiştir (Fuchs, 1986; Yalçın, 2011).

Akademisyenliği enterne sürecinde pek işe yaramıyor olsa gerek ki, Fuchs Çorum tabloları arasında da yer alan- pazar yerinden bir çift kaz alarak yetiştirmeye başlar. Bu nedenle Çorumlular ona “kaz çobanı Fokus” adını takmışlardı (Yalçın, 2011:334). Kaz çobanlığının dışında, kaldığı süre içerisinde, Çorum’un ilginç bulduğu yerlerin ve kendisi gibi enterne edilen göçmenlerin resimlerini yapmaktan geri durmamıştır. Enterne edilmiş Almanlara Kızılay tarafından “iaşe” bedeliyle boya ve çocuklarü şeker almıştır. Böylece Çorum’lu küçük çocukların sevgilisii olmuştur. Fuchs’un “Çorum Resimleri”, 1950 öncesi Orta Anadolu’daki insanların ve onların yaşamların günümüzdeki yaşayan tanıklarıdır.

Fuchs’un son döneme kadar gün yüzüne çıkmamış, yeni keşfedilmekte olan, sanatsal olduğu kadar sosyolojik önemi ve değeri olan yaklaşık 200 tablosu; en küçük ayrıntıya varıncaya kadar dikkatle çizilmiş yüzlerce eskizi; yayınlanmamış 400’den fazla şiiri; yayınlanmamış çok sayıda akademik çalışması; çok sayıda bestesi; Türkçe ve diğer dillerden yapılmış çok sayıda çevirisi bulunmaktadır. Ayrıca, 1934 yılından ölümüne kadar geçen sürede, her biri edebi ve felsefi değere sahip, ailesine, dostlarına, meslektaşlarına ve öğrencilerine yazdığı 5000’den fazla mektup ve 1944-1991 yıllarını içeren günlükler yazmıştır. 1943 yılı öncesine ait günlük ve diğer eserlerini bir yangında kaybetmiştir (Web 2; Web 4).

Yangında kaybettiği çalışmaları arasında Profesör Spitzer’in danışmanlığında yaklaşık on yılda yazdığı “Das Je ne sais quoi in Romanischen Sprachen” adlı doktara tezi de bulunmaktadır (Web 1). Fuchs, doktora tezini bitirerek doktora jürisine sunmuş; jüri, Fuchs’un yaptığı savunmayı ilke olarak başarılı bulmuştur. Fakat evinde çıkan yangın nedeniyle tezini resmen teslim edememiştir. Mali sorunlar ve yeterli araştırma olanaklarına sahip olmaması nedeniyle araştırma gereçlerini yeniden toplayamayan Fuchs, ne aynı doktora tezini ne de bir başka doktora tezi yazmıştır. Doktora jürisinin raporu ve kendisini bir bilimadamı olarak öven onaylı belgeler İstanbul Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi arşivinden çıkmıştır (Artemel arşivinden). Fuchs’a emekliye ayrıldıktan sonra, 1995 yılında -geçte olsa- hizmetleri ve başarıları nedeniyle Boğaziçi Üniversitesi tarafından “fahri doktora” unvanı verilerek onurlandırılmıştır.
Bir aydın ve sanatçı olarak üretkenliğine karşın, yanan doktora tezi sonrası -belki de kırgınlığından dolayı- çok az eserini yayımlatmıştır. 1991 yılında ikincil derece bir felç geçiren Fuchs, her ne kadar felci atlatsa da, ilerleyen yaşı nedeniyle yaşamının geri kalanını Beyoğlu’ndaki Avusturya Saint George hastanesinde tıbbi gözetim altında geçirdi. Hastane odasında bile akademik ve sanat yapıtları üretmeyi sürdüren Fuchs, bu çalışmalarını da etrafındaki herkesten saklamayı başarmıştır.

Saklamayı başardıkları arasında, başta Günaydın gazetesi olmak üzere, dönemin günlük gazetelerinden yıllar boyu kesilmiş resim ve alt yazıların yapıştırıldığı sosyal tarih niteliği taşıyan defterler ve günlükler de bulunmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde oluşturulan “Traugott Fuchs Kültür ve Tarih Mirası Arşivi” Fuchs’u, onun eserlerini, onun yaşadığı dönemleri ve bu dönemlerdeki duygularını incelemek isteyenler için çok değerli kaynaklar sunmaktadır.
Fuchs, 1952-1953 yılları arasında, yaklaşık bir yıl, Sorborne Üniversitesi’nde Almanca ve Fransızca çeviri dersleri vermiştir.

Fuchs, öğretme tutkusunu derinden hisseden, titiz ve bilimsel yanı güçlü bir eğitmen, akademisyendi. Çalışılan konu ile öğrencisini bütünleştirmesi ve konunun içine çekmesi onun öğretim tekniğinin önemli bir parçasıydı. Bu yolla eğitimi kişiselleştiren Fuchs, öğrencisinin gizli yeteneklerini keşfederek, onların kendi kimliklerini ve yönlerini bulmalarında yardımcı olurdu. Öğrencilerinin kültürlerarası bakış açısı kazanacak şekilde ufuklarını açan Fuchs, Alman edebiyatını, insanlığın ortak değerlerini ortaya koyan bütüncül bir yaklaşımla öğreterek öğrencilerin bireysel gelişimlerine katkıda bulunmaktaydı. Ayrıntıları göz ardı etmeden, evrensel olana değer verir; Batı kültürü ile yetişmiş olmasına karşın yaşadığı Doğu’da Doğu-Batı zıtlığında insanlığın ortak paydası olan evrenseli görmeye ve göstermeye çalışırdı. Fuchs’un bir eğitmen olarak başarısının altında yatan bir diğer etmen, öğretimi yalnızca üniversitenin taş duvarları içine sıkıştırmaması, ortak mekânlar yaratarak öğrenci ve hoca arasında daha yakın bir ilişki kurmasıdır. Öğrenciyle eğitmen arasında kurulan bu yakın ilişki, bilimi, soyut bir kavram olmaktan çıkartıp yaşamın bir parçası haline dönüştürüyordu (Artemel arşivinden; Kosnick, 1997).

Bizlerden biri olarak yaşayan ve son nefesini Türkiye’de veren Traugott Fuchs, vatanı kabul ettiği Türkiye’de, yıllarını geçirdiği Rumelihisarı’na, Kosswig gibi dostlarından bazılarının da ebedi istirahat yeri olan Aşiyan Mezarlığına defnedilmeyi vasiyet etmişti. Yaşamını, farklılıkların ortaya konulmasına değil benzerliklerin ve ortak, evrensel insani değerlerin içselleştirilmesine adayan Fuchs, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1 Ocak 1997 tarihinde yürürlüğe giren ve Müslüman olmayanların Müslümanlarla aynı mezarlığa gömülmesini yasaklayan genelgesi nedeniyle Aşiyan Mezarlığına defnedilemedi; Feriköy’deki Protestan Mezarlığı’nda defnedildi.

Yararlanılan Kaynaklar

Artemel, Süheyla (Tarihsiz), “Traugott Fuchs: A Romantic In The Orient: Istanbul as Portrayed through the Eyes of a German Émigré Scholar”, (Süheyla Artemel arşivinden)
Fuchs, Hermann (2007), Talk presented at Traugott-Fuchs Workshop Dec-17-18 2007, Bosporus University, Istanbul (Lale Babaoğlu arşivinden)
Fuchs, Traugott (1986), Çorum and Anatolian Pictures, Boğaziçi University, Cultural Heritage Museum Publications
Kosnick, Kira (1997), “Traugott Fuchs: A Bridge of Friendship Between Two Cultures”, http://www.hurriyetdailynews.com/traugott-fuchs-a-bridge-of-friendship-between-two-cultures.aspx?pageID=438&n=traugott-fuchs-a-bridge-of-friendship-between-two-cultures-1997-07-12 (Erişim Tarihi: 01.09.2014)
Yalçın, Kemal (2011), Haymatlos: Dünya Bizim Vatanımız, Türrkiye İş Bankası Yayınları: İstanbul
Wiemers, Gerald (tarihsiz), Studienzeiten von Traugott Fuchs an Deutschen Universitäten 1925-1931, (Lale Babaoğlu arşivinden)
Web 1: “Traugott Fuchs: A Life History “, http://www.fuchsheritage.org/fileadmin/redaktion/fuchs_life_history.pdf (Erişim Tarihi: 01.09.2014)
Web 2: http://de.wikipedia.org/wiki/Traugott_Fuchs (Erişim Tarihi: 01.09.2014)
Web 3 : http://www.exilarchiv.de/DE/index.php?option=com_content&view=article&id=3230:fuchs-traugott&catid=24&lang=en&Itemid= (Erişim Tarihi: 01.09.2014)
Web 4: http://www.boun.edu.tr/tr-TR/Content/Genel/Bogazici_Arsivleri/TraugottFuchsKulturTarihMirasiArsivi (Erişim Tarihi: 01.09.2014)

Diğer Yazılar