Gerhard Kessler (Ord. Prof. Dr.)

Türkiye’de Sosyal Politika’nın Başöğretmeni
“Ord. Prof. Dr. G. Kessler”

Yahudi değildi; ama “hürriyetsiz yaşayamayan ve yaşamak istemeyen bir Alman vatandaşı olduğu için”, o da Adolf Hitler’in kötülüklerinden payını aldı.

Kessler’in emeklediği çağdan gençliğine dek içinde soluk aldığı düşünce ortamını anlamak, onun niteliklerini kavramak ve yorumlayabilmek için zorunlu.

“Babam hem köyünde ve hem de Berlin’de çok saygı gören bir protestan rahibiydi. Güçlü bir düşünce yapısına ve kültüre sahipti. Doğduğum yörenin üniversitesi Könisberg Üniversitesi’nden “fahri doktor” ünvanı almıştı.” (1) Anne ve babası çok yaşadılar ve o Türkiye’deyken bu dünyaya veda ettiler. Babası onu çok etkiledi ve kendi deyişiyle onun için bir “sembol” oldu. Hem babasının ve hem de annesinin kökleriyle bağlantısını hep sürdürdü. “Nasıl bağlarımı koparabilirimki.. Atalarımdan kırk kişi Könisberg Üniversitesi’nde okudu.” (1)

Yalnızca bu saptama bile, evlerinde ne derin bir düşünce ortamının var olduğunu; edebiyat, güzel sanatlar, din, siyaset ve bilimsel konularda ne canlı ve hararetli tartışmaların sürdüğünü açıklamaya yeter.

Gerhard Kessler, daha bir yaşındayken babası Berlin’de bir göreve atanınca, bu kez ülkenin başkentindeki o dinamik ve zengin düşünce ortamının ortasına düşmüş oldu. Berlin’in en eski ve en köklü lisesi olan “Kolonya Lisesi”nde okurken dört dil öğrendi (eski yunan, latince, ibranice, fransızca). Yine bu okulda bir çok ünlü öğretmen, onun düşünce yapısının oluşmasına katkıda bulundu.

1901-07 yılları arasında Berlin ve Leipzig Üniversitelerinde tarih, coğrafya, iktisat ve sosyal bilimler okudu. Ders, seminer ve kitap seçme özgürlüğünü sonuna kadar kullandı. Çok çalıştı. “Alman Üniversitelerinin ünlü akademi serbestiyeti” buydu. 1933 yılına kadar süren bu özgürlük, Alman üniversitelerinin başarısının anahtarıydı. Bu özgürlük ortamında, başka fakültelerin derslerini izleyebilme, öğretim üyeleri ile dostluk kurma, hatta evlerine konuk olma ayrıcalığına sahiptiler.

Henüz öğrenimi sürerken, Kessler, 1905 yılında “felsefe doktorası” sınavını verdi. 1907’de de doktora tezi basıldı. 1911’de doçentliğe yükseltildi. 1912-26 yılları arasında Jena Üniversitesi’nde, 1926-33 yılları arasında Leipzig Üniversitesi’nde sosyal siyaset ve iktisat profesörü olarak görev yaptı (1).

Birinci Dünya Savaşı yenilgisi ve 1929 Büyük Buhranında yarı kötürüm hale gelen Almanya’da radikalizm gitgide yükseliyordu. Kessler, kendisini aktif olarak siyasete girmek zorunda hissetti. Üç yıl içinde, naziler güçlendiler; güçlerinin ötesinde, baskı ve zorbalıkla ağırlıklarını koydular. Sözgelimi, Kessler’in, Leipzig Üniversitesi’ndeki görevinden atılmasını sağladılar. “Kessler bu dönemde yazdığı yazılarında, özgürlük, hak ve adalet alanında vermiş olduğu savaş uğrginü, deshpot hükümet tarafından görevinden atılan ilk Alman Profesör olmanın gururunu taşıdığını ifade edecektir.” (9). Görevden uzaklaştırılmayı, evine saldırılar baskınlar ve cezaevine konulma izledi. Kaçmaya başladı; sık sık ev değiştiriyordu. Ailesiyle iletişimi azalmıştı.

Bu arada Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı’ndan, yeni kurulmakta olan Üniversite ile ilgii görev önerisi (Prof.Fritz Neumark onlara önermiş), onun için bir çıkış yolu olarak göründü. Ama hem onun için, hem de ailesi için Almanya’dan çıkış izni almak için çok uğraşıldı. Ancak Türk hükümeti diplomasi kanalından ve zorlukla bunu başardı. Aralık 1933’te İstanbul’a ulaştılar.

1933 yılından başlayarak Türkiye’ye sığınan ve üniversitenin kuruluşundan önemli görevler üstlenen “Almanca konuşan” bir çok bilim insanı gibi, Gerhard Kessler de, büyük işler başarmış ve kendisini bilim dünyasına kanıtladıktan sonra Türkiye’ye gelmiştir. “Zorunlu göçmen” bilim adamlarıyla birlikte, yaşamlarının en olgun döneminde, başarılarını Türkiye’de sürdürmüş ve yeni kurulan genç Cumhuriyet’in bugüne kadar ayakta kalabilmesinin önemli dayanaklarından birini oluşturmuşlardır.

Gerhard Kessler, bir çok Almanca konuşan mülteci bilim insanı gibi, işe “kütüphane ve kataloglama” ile başlamıştır. Ülkemizin en geniş iktisat meslek kütüphanesini oluşturmuş ve onu “fakültenin anası” olarak tanımlamıştır. Asistanlarına ve öğrencilerine de “Herkes anasına saygı göstersin” demiştir (1). Bilimin beşiği ülkelerinde gördüklerini Türkiye’de de uygulamaya çalışmışlardır. Derslerini doğaçlama anlatmışlar ve öğrencilerinin önüne yeni ufuklar açmışlardır.

Sonradan İktisat Fakültesi’ne dönüşen İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü’nü, Hukuk Fakültesi bünyesinde kurdu.

Üniversitenin kuruluşunda kılavuz görevi gören ve kendi adıyla anılan raporunda Prof.Dr.A.Malche, üniversite öğretim üyesinin niteliklerini sıralarken, “öğrenci için saygın ve örnek alınacak bir kişilik olarak görülmeyi” çok önemsemiştir (2). Kessler de bu niteliği taşıyan insanlardandı. Gerek asistanları, gerek öğrencileri ve gerekse katkıda bulunduğu toplum kesiminin önderleri, onu hep el üstünde tutmuştur.

O gün asistanı olan Prof.Dr.Ekmel Zadil, şu anılarını anlatıyor (3): Anadolu gezilerimizde, ona 500 lira günlük harcırah verilirken, bize 150 lira verildiğinde; tüm parayı biraraya koyar ve eşit bir biçimde bizimle paylaşırdı. Yazdığı bir çok makale için para almaz; verirlerse “çeviri ücreti” diye bize aktarırdı. 1949’da Bakanlık örgütünün ve işçi sendikalarının kuruluş çalışmalarında oradan oraya karşılık beklemeden koşarken, yaşadığı bir olay da onun yaklaşımına iyi bir örnektir. İşveren sendikalarının kuruluşunda görev almasını önermek için gelen bir kişi, ona bu iş için kaç para istediğini sormuştu. Kessler çok kızmıştı; “Beyefendi her şey para değildir” diyerek onu kovmuştu.

E.Zadil şöyle sürdürüyor : “Paylaşımcılığı bununla bitmiyordu. Çok mütevazi bir yaşam sürerdi. Yerli malı ayakkabı giyer, çoraplarını cezaevi mahkumlarının ürettiklerinden alırdı. Parasının büyük bölümünü yoksullara ve kilise yardım sandıklarına verirdi. Kalan parasıyla kitap alırdı.”

Prof.Dr.Malche, üniversiteyi tasarımlarken, onu bilgilerini toplumla ve kamu kurumlarıyla paylaşan bir organizma olarak düşünmüştü. Bu aynı zamanda üniversitenin toplumdan beslenmesini de sağlayacaktı. Kessler, asistanları ile Türkiye’yi bir uçtan bir uca gezdi. Kuzey Anadolu’dan (Hopa), orta anadoluya (Ürgüp, Kayseri), oradan güney anadoluya (Mersin, Tarsus, Adana) ve daha başkaları…

İstanbul’un her köşesini tanımış ve çok sayıda büyük işletme ve madenlerde inceleme gezilerinde bulunmuştu. Gerçekleştirdiği bir maden işletmesinin incelemesi sırasında maden mühendislerinin kendisini Madencilik Fakültesi Profesörü olduğunu sanmalarına neden olmuştu (8).

Genç sosyoloji bilimine baktığımızda, Kessler, bu alanda ilk çalışmalarını Türkiye’de yapmıştır. Daha önceleri Fransız Durkheim Okulundan etkilenmiş olan Türk sosyoloijisine, Max Weber gibi ancak özellikle de Ferdienand Tönnies gibi Alman sosyologların kapılarını açmıştır (8).

Ceylan, Kessler’in Türk sosyal siyasetinin oluşumuna katkılarını incelerken, Kessler’in görüşlerini 6 başlık altında toplamaktadır :
1. İnsan hakları tutumu
2. Ahlakçı tutumu
3. Sınıf tutumu
4. Örgütlenme özgürlüğü ve sendikal tutumu
5. Ücret ve gelir dağılımı tutumu
6. Sosyal sigorta tutumu (9).

Özellikle Çalışma Bakanlığı, İşçi Sigortaları Kurumu, İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun kurulması için Ankara’ya bir çok kez çağırıldı ve toplantılara-seminerlere katıldı. Kessler’in görüşlerinin, koalisyon yasaklarının kaldırılmasında ve 1947 tarihinde kısıtlayıcı da olsa Sendikalar Kanununun kabul edilmesinde önemli bir rol oynadığı tahmin edilmektedir. Ayrıca 1936 İş Kanununda da ifadesini bulmuş olan bir sosyal güvenlik sisteminin kuruluşunu tavsiye etmiştir. (8)

İşçi sendikalarının kurulması için çabaları o kadar fazladır ki, ayrı bir başlık halinde ele alınmalıdır. Her şeyden önce Türkiye’de “sınıf esasına dayanan dernek” kurma yasağı sürerken, tek parti döneminde, o, kitaplarıyla makaleleriyle konuşmalarıyla, işçi sendikalarının ve grev hakkının vazgeçilmez olduğunu anlattı. Şöyle diyordu :
“Devlet, işçilerin kendi meslek arkadaşlarıyla birleşmelerine ve toplu bir şekilde hareket etmelerine devamlı bir şekilde engel olursa doğal olarak bunların kendi çalışma koşulları üzerinde etki yapmalarına ve bu koşulları iyileştirmelerine olanak yoktur. (…) Örgütlenme hakkı, en iyi mevzuatın kapsadığı yüzlerce maddeye oranla, işçiler için çok daha güvenli ve sağlam bir dayanak oluşturur.” (4)

Bugün yaşadığımız çıkmazlardan çıkış yolunu aydınlatan bu sözler, bundan 70 yıl önce söylendi.

Kessler yalnızca yazmakla kalmadı; üniversite duvarlarının içine hapsolmadı. Teksif Sendikası Genel Başkanlığı yapan ve daha sonra da Çalışma Bakanı olan Bahir Ersoy, şunları söylüyor: “Bir arkadaşım kolumdan tutarak bir konferansa götürmüştü. Bu toplantıda dinlediğim ve daha sonra bir çok konferansına gittiğim Gerhard Kessler, biz sendikacılar fikir kaynağı oldu.” (5)

Türk İş’in en ünlü başkanı Seyfi Demirsoy onunla karşılaşmasını ve üzerindeki etkilerini şöyle anlatıyor : 1947’de İstanbul Basın Teknisyenleri Sendikası’nın düzenlediği bir hafta sonu söyleşisinde tanımıştım. Bu toplantılar geç saatlere kadar sürerdi. O kadar çok soru sorardık ki. O ve yardımcıları hiç yüksünmeden yanıtlarlardı. Prof.Dr.Kessler’i tanıdığımdan, ülkemizden ayrılıncaya kadar sosyal konularda tükenmez enerjisiyle Türk sosyal yaşamının görünümünün değişmesi için, tüm bilgisini, disiplinli çalışma sistemi içinde fazlasıyla verdiği kanısındayım (6).

Özellikle “koalisyon yasaklarının kalkmasının” ardından yeni yeni doğmakta olan sendikaların yöneticileri o toplantıdan ötekine koşarken, üniversiteyi de düşünmezlik etmiyordu. 1948 yılında, aradan 66 yıl geçmesine karşın hala sürdürülen bir yayını başlatıyordu : “Sosyal Siyaset Konferansları Serisi”. Bu derginin arşivine ulaştığınız zaman, Türk Sosyal Politika Tarihi’nin de temel kaynağını buldunuz demektir (7).

Kessler, Türkiye’deki bu verimli çalışmalarının yanı sıra Almanya’nın sorunlarına da kayıtsız kalmamıştır. 1943 yılında Türkiye’deki Almanca konuşan mülteci bilim adamlarının bazıları ile birlikte “Alman Bağımsızlık Birliği”ni kurmuşlar ve yönetimi eleştirmeyi sürdürmüşlerdir (8).

KAYNAKLAR.
(1) Gerhard KESSLER, “Bir Otobiyografi: Kendi Hayat Yolum”, Sosyal Siyaset Konferansları, S. 15 (1964). (http://www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/sosyalsiyaset/article/download/7587/7089)
(2) Taner AKPINAR ve ark., “Cumhuriyet’in Anıt Kurumu Üniversite (1925-1946), Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Yayını, 2014.
(3) Ekmel ZADİL, “Hocam Kessler Hakkındaki İhtisaslarım”, Sosyal Siyaset Konferansları, S. 15 (1964). [http://www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/sosyalsiyaset/article/download/7590/7092]
(4) Orhan Tuna, “Kessler Hocanın Ölümü”,  Sosyal Siyaset Konferansları, S. 15 (1964). [http://www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/sosyalsiyaset/article/download/7588/7090]
(5) Bahir ERSOY, “İlham Kaynağım Kessler Hoca”, Sosyal Siyaset Konferansları, S. 15 (1964). [http://www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/sosyalsiyaset/article/download/7594/7096]
(6) Seyfi DEMİRSOY, “Ord. Prof. Dr. G. Kessler”, Sosyal Siyaset Konferansları, S. 15 (1964). [http://www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/sosyalsiyaset/article/download/7619/7121]
(7) http://www.journals.istanbul.edu.tr/iusskd/article/view/
(8) Andreas HÄNLEİN, “GERHARD KESSLER:Türkiye’de Sürgün Bir Alman Sosyal Politikacı”, Çalışma ve Toplum, Sayı 9 [http://www.calismatoplum.org/sayi9/hanlein.pdf]
(9) Ömer Ceylan, Türkiye’de Sosyal Siyasetin Oluşumunda Gerhard Kessler, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, 2009. [http://akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/omer.ceylan/diger/omer.ceylan02.07.2013_00.10.43diger.pdf]

ESERLERİ:
a) Almanya’da ;
1. Alman İşveren Kuruluşları (1907)
2. Genç İşçilerin Gece Çalışması (1910)
3. İşveren Kuruluşlarının Çalışma Biçimi/ İşe Aracılık Yasası (1911)
4. Kooperatifçilik (1919)
5. Alman Ekonomisinin Yeniden Kuruluşu (1919)
6. 1914’ten Günümüze Alman İşçilerinin Durumu (1928)
7. Üniversite Öğrencilerinin Alman Toplumundaki Yeri (1929)
8. Hekim ve İşçi (1930)
9. Mücadele ve Kuruluş / Genç Alman Politikası (1933)

b) Türkiye’de
1. Sosyoloji (1934)
2. Sosyoloji Dersleri (1936)
3. İçtimaiyata Başlangıç (1938)
4. Kooperatifçilik (1940)
5. Türkiye’nin Sosyal Politika Problemleri (1941)
6. İçtimaî Siyaset (1945)
7. Sosyal Sigorta (1950)

Diğer Yazılar