Çetin Uygur

Çetin Uygur’un Yaşam Öyküsü

Umur Aşkın

Yaşamın farklı alanlarına damgasını vuran insanlar vardır. Bunların bazılarının yaşamöyküleri, savundukları görüşler anlatılırken basmakalıp, beylik boyalı söz ve kelimeler kullanılarak, olduklarından daha büyük gösterilmeye çalışılırlar. Kraldan çok kralcı olan müritleri, onları uçurmaya çalışır. Bazıları da vardır ki; yaşamları, savundukları görüşler, mücadeleleri ve özellikle kalpleri o kadar büyüktür ki; onları tanıyan yol arkadaşlarının yanında, onları çağrıştıran ufacık bir şey söylediğinizde bile, ayağa kalkıp ceketlerinin düğmelerini iliklerler. İnsanca çalışma, yaşam koşulları ve işçilerin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için onbinlerin, yüzbinlerin desteğini alarak onların sesi olan, Türkiye’nin toplumsal tarihinde “iz bırakan” sendikacı liderler, işte bu ikinci grup içerisindedir.

Bu yazıda, aydın ve devrimci kişiliği ile iz bırakan sendikacılar arasında, 68 kuşağı kimliği ile farklı bir yeri olan, madencilerin “Çetin Abisi”, Çetin Uygur’un kısa yaşam öyküsü anlatılmaya çalışılacaktır.

1940 yılında bir öğretmen babanın çocuğu olarak Zonguldak Devrek’te doğan Çetin Uygur, ilk ve orta öğrenimini doğduğu ilde; yüksek öğrenimini ise İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi’nde tamamladı. Ülke sorunlarıyla ilgilenen aydın, devrimci ve mücadeleci kişiliği ile 68 kuşağının öğrenci liderleri arasında yer aldı. 68 kuşağının birçok devrimci öğrenci önderi gibi, o da, “eğitim sorununun ülke sorunlarından bağımsız düşünülemeyeceğini ve gençliğin halkın sorunlarından soyutlanamayacağına” inanıyordu. Sömürü düzenini, tarihin ilerici güçleri olan işçi ve emekçi sınıflarının değiştirebileceğine olan inancı, Uygur’a bir maden mühendisi olmasına karşın, bir maden işçisi gibi, işçi ve emekçi sınıfın yanında saf tutturdu. Uygur’un Türkiye’de anti-kapitalist siyasal bilincin gelişimine önemli katkıları oldu; bu katkıları günümüzde de sürmektedir.

Uygur, bir mühendis olmasına karşın, mühendislerin örgütlenmesi kadar emekçi, işçi örgütlenmelerinin içerisinde etkin roller aldı; toplumsal tarihimizde ses getiren ve iz bırakan birçok işçi ve köylü direnişinde ve hareketinde ön saflarda yer aldı ve almaya devam etmektedir.

Uygur’un ses getiren ve iz bırakan bir eylemi de, İstanbul Teknik Üniversitesi Teknik Okul Talebe Birliği (İTÜTOTB) Başkanlığı yaptığı dönemde, İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği (İTÜÖB) Başkanı Harun Karadeniz’le birlikte Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a yazdıkları mektuptur. 6. filonun İstanbul’a gelişini protesto eden öğrencilere yönelik polis şiddetini kınayan ve Cumhurbaşkanı Sunay’a “Türk ulusunun şeref ve namusunu koruma yemini“ni hatırlatan mektup, toplumsal tarihimizin ve 68 Gençliğinin önemli bir belgesidir. (Web2; Web5)

1973-1974 yıllarında Maden Mühendisleri Odası genel sekreterliği ve kısa bir süre Mühendis Mimar Odaları Birliği genel sekreterliği görevlerini üstlenen Uygur, çalışma yaşamına adımını, günümüzdeki adı Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) olan Türkiye Kömür İşletmelerine bağlı Zonguldak Maden İşletmesi’nin Kozlu ocağında, maden mühendisi olarak attı. Madenlerde çalışma koşullarının düzeltilmesine yönelik verdiği mücadeleden duyulan rahatsızlık nedeniyle görevinden ayrılmak zorunda bırakıldı. Askerlik görevi sonrası Bigadiç Şayakçı Bor İşletmesi’nde çalıştı (Uygur, 2009; Web1).

12 Mart 1971’den sonra, siyasal görüşleri nedeniyle bir süre tutuklu kaldı. Çetin Uygur, iktidar ve muhalefet yanlısı iki feodal kökenli taşeronun çıkarları için kışkırttıkları işçilerin katlettiği maden mühendisi arkadaşlarıyla ilgili bir araştırma yürüttü. Bu araştırması sırasındaki gözlemleri, saptamaları ve o güne kadar yaşadıklarının birikimiyle ve maden işçilerinden gelen istek doğrultusunda, 1975 yılında, Yeraltı Maden-İş Sendikası’nda çalışmalara başladı. Sendikanın, işyeri komite ve konseyleri aracılığıyla “sınıf temelli” bir sendikal örgütlenme olarak kurulmasına önderlik yaptı (Uygur, 2009). Sendikanın 1978’de DİSK’e katılmasında önemli bir rol üstlendi. 1979’da yapılan genel kurulda sendika başkanlığına seçildi.

Uygur’un aydın birikimi sonucu ortaya çıkan işyeri komite ve konseylerine dayanan “sınıf temelli” örgütlenme deneyimi, çok farklı bir sendikal örgütlenme hareketidir. Bu model, özellikle tam mülksüzleşmemiş köy kokan maden işçisinin somut durumundan, kırsal kökenli oluşu ve köylerde yaşıyor olmasından çıkartılan bir modeldir (Öztürk, 2014). Uygur, maden işçisinin somut durumunu ve komite ve konseylerin sendikal örgütlenme modeli içerisindeki önemini şu sözleri ile belirtmektedir:

Köylerdeki işçiler çok ciddi manada sınıf ve sendikal bilgiye ihtiyacı olan insanlardır. Onların böyle bir bilgiye erişebilmeleri için, kendilerini yetkin kılmayı ve eğitimi çok ciddi biçimde yapmalı ve kendilerinin sürece dâhil olmasını sağlamak gerekiyor. Kırsal alanlardaki yaşam koşullarının zorlamasıyla birlikte patronların dayatmalarına boyun eğen işçiler haline gelmişlerdir. Bu durumdan çıkabilmeleri için çok temel bilgileri öğrenmeye ihtiyaçları var. Günün 8-10 saatini yer altında veya açık işletmelerde 10-12 saatini geçiren işçilerin okumaya bile vakitleri yoktu. O zaman bunların farklı bir örgüt yapısı içinde, çalışırken bile bilgi yoğunluğundan geçirilmesi ve temel sınıf bilgileriyle buluşması sağlanmalıydı. Yeni bir yapılanmaya ilişkin de, üretken kılabilmek açısından gruplar, komiteler halinde örgütlenmek gerekliydi. Bu komitelerin sözcülerinden oluşan bir konsey oluşturmuştuk. Kendisini işyeriyle sınırlamadan en genel çalışmanın içine girebilmeleri için sendika merkezinde konseyin sözcülerinden oluşan bir meclis kurulmuştu. (…) Her işyerindeki işçilerin sorunları, soruları, önerileri konsey sözcüleri meclisine gelir; o konsey, yönetime taşır. Konsey, sendika merkezini denetler pozisyondadır. Böyle bir işleyişin içinde işletmede işçinin işe alınışından, disiplin sebebiyle işçi çıkartılmasına, çalışma düzeni kadar bu konseyler söz sahibidir” (Öztürk, 2014).

Çetin Uygur, işçilerin, uzun vadeli ve ileriye bakan bir sınıf mücadelesinin gereksinimleri doğrultusunda, gerekli sınıf ve sendikal anlayış ve bilince ulaşabilmesi için sınıf temelli bir yaklaşımla örgütlenmenin öncelikli konu olduğunu düşünmektedir. “Tamam gel, üye fişini imzala” şeklindeki bürokratik mekanizmanın, sınıf sendikasına geçişin önündeki önemli engellerden biri olduğunu ve bu yolla işçi sınıfının örgütlenemediğini belirtmekte; bu şekilde bir bürokratik mekanizmaya bağlı olarak ortaya çıkan sendikal örgütlenmelerin bir sınıf örgütü olmadığına ve işçileri bir sınıf mücadelesine taşıyamayacağına inanmaktadır. “İşçilerin gerçek anlamda, bilerek sendikaya üye olmaları” gerekmektedir. Bu da ancak söz ve karar alım süreçlerine işçilerin katılımının gerçekleşmesi ve alınan kararların uygulanmasının işçiler tarafından bizzat üstlenilmesi ile sağlanabilir. İşçiler, işyeri komite ve konseyleri aracılığıyla belirledikleri sendikal yönetimleri denetleyebilirler ve uygulanacak sendikal politikaları saptayabilirler. Bu örgütlenme modeli Yeraltı Maden-İş Sendikası deneyiminde başarılı bir şekilde uygulanmıştır (Öztürk, 2014; Web3; Web4).

Yeraltı Maden-İş Sendikasının örgütlenme sürecine işçiler başlangıçtan itibaren aktif olarak katılmıştır. Uygur bu durumu, “1975’lerde Yeraltı Maden-İş Sendikasının örgütlenmesi için yola çıkışımızda Yeni Çeltek, Aşkale, Beypazarı, Hekimhan’daki işyerlerinden işçilerle birlikte karar aldık. (…) İşçilere sizin sendikanız yok mu, diye sorunca. Sendikamız yok dedi işçiler. Sendika istiyoruz dediler. Bize bir sendika dediler. Yeni Çeltek, Beypazarı işçilerinden de benzer talepler gelince, Ankara’da bir toplantı düzenledik. İsim olarak Yer altı ve Yerüstü Maden İşçileri Sendikası demiştim, Beypazarlı işçi arkadaşın önerisiyle “Devrimci Maden-İş” olsun dedi. Herhangi bir şekilde bizden kaynaklanan bir yönlendirmemiz olmamıştı. (…) Sendikanın doğuşundan sonra, bu saydığım işyerlerinde örgütlenmeye başladık. İşyeri komite ve konseylerini kurmaya başladık” (Öztürk, 2014) sözleri belirtmektedir. Komitelerin ve konseyin oluşturulması, sınıf çıkarları doğrultusunda uygulanması istenen politikalara halkın desteğini ve mücadelesini doğrudan katmaktadır. İşe alımlarda etkin bir görevi olan konsey, işçinin niteliğine bakmakta; politikacıların seçmenine iş bulma baskısı önlenebilmektedir (Öztürk, 2014).

Yeni Çeltek’te Yeraltı Maden-İş Sendikası tarafından uygulanan model, maden işçisinin köylerinde komiteler kurulması, köy komitelerinin temsil edildiği bir üst organ olarak konseylerin oluşturulmasına dayanmaktadır. Komitelerden ve konseylerden başlayarak her düzeyde söz ve karar alım süreçlerine katılımın gerçekleşmesi ile ortaya çıkan örgütlenme sendikal örgütlülüğe geçişi kolaylaştırmıştır. İşçiler, sendikaya bilerek, gerçek anlamda üye olmuşlardır. Uygur, sınıf temelli yaklaşımla örgütlenen işçilerin, sınıf bilincine sahip olarak sendikal hareket içinde yer alabilmelerinin ancak “nereye geldiklerini, ne yapacaklarını bildiklerinde” (Öztürk, 2014) olanaklı olacağını düşünmektedir.

Çetin Uygur, bir sınıf sendikasında işçilerin söz ve karar sahibi olmasının ancak “sendika nedir?”, “işçi kimdir?”, “işçi mücadelesi nedir?” konularının büyük harflerle yazılmış yazılarla işçilere öğretilmesi yoluyla gerçekleştirilebileceğine inanmaktadır. İşçilerin yaşadığı köylerde kurulan komiteler ve köylerdeki komitelerin oluşturduğu üst kuruluş olan konsey(ler), madenin açılması, madende kimlerin çalışacağına ve madendeki çalışma koşullarının nasıl olması gerektiğine karar verdiği gibi, sendikal örgütlülük konusunda da karar vermiştir (Öztürk, 2014).

Maden işçilerinin özel durumuna uygun olarak ortaya çıkan bu örgütlenme modelinin, diğer işkollarında da uygulanabileceğini inanan Uygur, örgütlenmenin her aşamasında yer alan sendika üyesi işçilerin sendikalarını denetleyeceğini; kararların oluşumuna ve bu kararların doğrudan hayata geçirilmesine katkı sağlayacağını; böylesi bir sendikal yapıda “sendikal bürokrasi“nin söz konusu olmayacağını belirtmektedir (Web4). Köylerde oluşturulan komiteler, diğer işkollarındaki işyerlerinde üretim süreçlerine göre oluşturulan işçi komiteleri olarak ortaya çıkmaktadır. Uygur, bu komitelerin sözcülerinden oluşacak işçi konseylerinin, karar alma süreçlerine etkin katılımının gerçekleştiği bir sendikal örgütün, siyasal önderliğin yol göstericiliğinde siyasal alana da müdahale yetkinliğine ulaşarak, gerçek anlamda bir sınıf örgütü kimliği kazanacağını belirtmektedir (Web4). Uygur’a göre, sendikaların başta olmak üzere siyasal partilerin de, gerçek anlamda işçi sınıfını temsil eden örgütler olabilmelerinin ölçütü, bu örgütlerin sınıf ideolojisini kabullenmeleri ve örgütlerde sınıfın doğrudan söz ve karar sahibi olmasıdır (Web4).

Uygur’un maden işçisinin somut durumundan hareketle geliştirdiği sınıf temelli yaklaşımın uygulandığı örgütlenme modeli aracılığıyla işçilere/madencilere, kendilerinin ayrı çıkarları olduğu, ayrı bir sınıfa ait oldukları anlatılarak ilk temel bilgilerin doğru olarak iletilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Doğru bilgilerle donatılan işçiler, sınıf temelli bir örgütün unsurları olarak hareket edecektir (Öztürk, 2014; Web4). Uygur, sendikaların, hakların kullanılması noktasındaki bilgilerden başlayarak en genel anlamda yaşanan düzene, sisteme dair bilgileri öğreten sendikal eğitimleri vermiyorsa, o sendikanın hiçbir şey yapmadığını düşünmektedir (Öztürk, 2014). Bunları da ancak gerçek anlamda bir sınıf sendikası yapabilir. Sınıf sendikasının bir diğer önemli işlevi siyasal yol göstericilik görevidir (Avcı, tarihsiz)

Çetin Uygur’un “Yeraltı Maden İş Sendikası’nda, geliştirdiği model, kırsal kökenli maden işçisinin, “işçilik bilinci” elde ederek “sınıf bilinci”ne ulaşmasını ve daha sonraki aşamada, işçilerin, sorunlarının sorumlusu olarak kapitalist düzeni görmesini ve kapitalizme karşı tavır alabilecek anti-kapitalist siyasal bilince ulaşmalarını hedeflemektedir. 1975-1980 yılları arasında gerçekleşen Yeni Çeltek ve Aşkale özyönetim deneyimleri modelin başarılı örnekleridir. Maden işçileri, bu yerlerde, işyeri komite ve konseylerinin aldıkları kararları, sendikaları aracılığıyla hayata geçirdiler. 60-90 gün süren, başarılı bir özyönetim deneyimi yaşandı. İşçiler, Bakanlar Kurulu’nun madeni kapatma kararını tanımayarak ve maden işletmesine el koyarak, hem ürettiler hem de yönettiler. Bu özyönetim deneyimi sonucunda, Bakanlar Kurulu madeni kapatma kararını kaldırdı. İşçilerin örgütlendiği sendika, işveren tarafından tanınmak zorunda bırakıldı ve işçilerin talepleri uygulandı (Web4; Avcı, tarihsiz). Yeni Çeltek’le başlayan bu devrimci eylem biçiminde yöneten-yönetilen, işçi-sendikacı ayrımının ortadan kalkmış; işyeri komite ve konseylerinin tek yetkili olduğu grev günlerinde, üretenlerin de yönetebileceği kanıtlanmıştır.

Yeni Çeltek direnişi “üretenlerin yönetebileceğine” ilişkin önemli bir deneyim olarak akıllarda yer etti. Yeni Çeltek deneyimi, maden işçilerinin, insanca yaşamak ve kendilerine dayatılan sömürü çarkının dişlileri arasında öğütülmeye dur demek için geliştirilen ve uygulanan bir direniş kültürüdür. Yeni Çeltek’in öyküsü 12 Eylül’de sona erer. Sendika kapatılır; yüzlerce maden işçisi tutuklanır; işkenceden geçirilir. Yeni Çeltek Devrimci Yol davası, yüzlerce işçinin yargılandığı tek dava olarak kayıtlara geçer (Web1). Anti-kapitalist siyasal bilincin ve bu direniş kültürünün geliştirilmesine olan katkısı Uygur’u, 1980 askeri cunta yönetiminin hedefi yaptı ve tutuklandı. DİSK ve Devrimci Yol davalarından yargılandı. 15 sene hapse mahkum edildi (Web1; Web5).

Çetin Uygur, günümüzde otoriter bir hükümetin kurduğu, açık siyasal denetim ve baskı karşısında işçi sınıfının ekonomik ve sendikal örgütlenmesinin önünde ciddi sorunlar olduğunu düşünmektedir. Günümüzdeki sendikal örgütlülüklerin bir sınıf örgütünden daha çok ekonomik örgütlülüklermiş gibi var edilip, o kavrama hapsedildiğini belirtmektedir. Bununla birlikte, siyasal denetim ve baskı karşısında ancak gerçek anlamda bir sınıf örgütlenmesi durabileceğine inanmaktadır. Sınıf mücadelesini ağırlıklı olarak üretilen değerden pay almanın yanı sıra, yaşanan düzendeki hakların kazanılması ve genişletilmesi doğrultusunda mücadele vermek olarak değerlendiren Uygur, hakları için mücadele yürütecek bir işçi gücünün oluşturulmasını gerekli görmektedir. Bunun içinde sınıf temelli yaklaşımla örgütlenmeyi şart koşmaktadır. Yaşam koşulları yüzünden savrulmuş olsa da işçi sınıfını, emekçi sınıflar içinde bilinç düzeyinin göreli olarak en yüksek sınıf olduğunu düşünmesine karşın, ortak davranış sağlanamaması nedeniyle doğru siyasi tercih yapmaktan çok uzak görmektedir. Bugün, sendikaların, iş kollarında üye sayılarını artırsalar bile, kendi başlarına örgütlenme mücadelelerinin, hak alma uğraşılarının başarılı olmasını olanaklı bulmamaktadır. Uygur’a göre sendikal mücadelenin başarılı olabilmesi için, işçilerin tek tek iş kolları düzeyinde sendikal mücadele vermesi yerine, kollektif bir mücadeleyi, ortak bir mücadeleyi gerçekleştirmesi gereklidir. Ortak mücadelenin yolu ise; işkolu, sendikalı-sendikasız, emekli-çalışan-işsiz ayrımı gözetilmeksizin bölgesel düzeyde örgütlenmenin gerekliliğine vurgu yapmaktadır. (Avcı, tarihsiz; Web4).

Uygur, taban örgütlenme modeli olarak, meslek ve işkolu ayrımı yapmadan tüm işçileri örgütleyen “genel sendika” modelini; üst örgütlenme modeli olarak da “sendika birliği”ne benzer bir yapıyı önermektedir. Bu örgütlenme modelleri aracılığıyla sermaye sınıfı ve onun iktidarı, tüm işçilerin ortaklaşa oluşturduğu bir kuvvetle mücadele etmek durumunda kalacaktır. İşçi sınıfının “istiyoruz, verin” söyleminin terk edilerek “alıyorum, uyguluyorum” diyen bir mücadeleyi gerçekleştirmesi gerekmektedir (Avcı, tarihsiz).

Uygur, sol ve sosyalist düşüncenin emeğin çıkarlarını savunmayı temel alan düşüncelerinin çok farklı çizgilerde ve çok farklı yerlerde olmasını, işçi sınıfının günümüzdeki sıkıntılı durumunun bir diğer nedeni olarak görmektedir. Sermayenin geliştirdiği ortak davranışın, sermayenin istediğini siyasi iktidarlar aracılığıyla almasını sağladığını fakat solun, bu konuda ortak tavır geliştirmenin çok uzağında olması nedeniyle toplumların sermayeden doğan krizlerin tahrip gücü ile baş edemediğini belirtmektedir (Avcı, tarihsiz).

Kaynakça
Avcı, Onurkan (Tarihsiz) “Çetin Uygur’la yapılan söyleşi”, http://photosentez.blogcu.com/cetin-uygur-15-16-haziran-olaylari-bir-yol-gostericidir/5671284 (Erişim Tarihi: 18.12.2014)
Öztürk, Yunus (2014), Mesele Dergisi’nin 90. sayısında Çetin Uygur’la yapılan söyleşi, http://meseledergisi.com/2014/06/cetin-uygur-sinif-temelli-orgutlenme-sart-ilk-adim-komite-ve-konseyler-olmali/ (Erişim Tarihi: 18.12.2014)
Uygur, Çetin (2009), “Çetin Uygur Özgeçmişi”, Madenciler Bayram Bülteni, Sayı:43 Sayfa:35-36
Web 1: http://www.halkevleri.org.tr/diger/cetin-uygurun-eli (Erişim Tarihi: 18.12.2014)
Web 2 : http://www.pusulagazetesi.com.tr/zokev-2-41203-pusula.htm (Erişim Tarihi: 18.12.2014)
Web 3 : http://www.devrimcigenclik.com/yazi-206-mucadele-tarihi-cetin-uygur-ile-roportaj (Erişim Tarihi: 18.12.2014)
Web 4 : http://www.toplumsol.org/cetin-uygur-isyeri-komiteleri-sendikalarin-can-damaridir/ (Erişim Tarihi: 18.12.2014)
Web 5: http://www.halkinsesi.com.tr/kultur-sanat/cetin-uygur-soylesisine-tum-halkimiz-davetlidir-h9339.html (Erişim Tarihi: 18.12.2014)

Umur Aşkın

YAZIYLA İLGİLİ BİR DEĞERLENDİRME

“Çetin Uygur sendikacılığa başlarken maden iş kolunda çalışan bir işçi ve sendika üyesi değildi, bu sendikanın personeliydi. Ama Yeraltı Maden İş’i Devrimci-Yol grubu adına, maden mühendisi bir sendika çalışanı olarak o biçimlendirdi, kısa süre sonra da genel başkanı oldu. Bundan yaklaşık 12 yıl öncesine kadar ise, DİSK içinde aynı iş kolundaki Dev Maden-Sen ile birleşmesi mümkün olamadı. Nihayet aynı iş kolunun iki kardeş sendikası uzun uğraşlardan sonra Dev Maden-Sen çatısı altında ve Çetin Uygur’a başkanlık verilerek ancak birleştirilebildi. Bu birleşmeyi çok geç de olsa mümkün kılan (aslında dayatan) bir neden  %10 iş kolu barajı yüzünden yaşanan örgütlenme ve TİS yapabilme zorluğu ise; öteki nedeni de Yeraltı Maden İş’in tamamen politik-ideolojik karakterde ve Çetin Uygur ile özdeşleşen bir doğuş ve varoluşa sahip olmasıydı.

Çetin Uygur, 1968 gençlik hareketlerinde yer almış ve meslek odalarında çalışmış bir devrimci aydın olarak, işçilik yapmaksızın bir işçi sendikasında yöneticilik üstlenmiş olan ve bu haliyle örneği pek bulunmayan bir sendikacı idi. Onun bu alandaki mücadelesi ve geliştirip uygulamaya koyduğu model, Devrimci-Yol grubuna özgü “İşyeri Komiteleri-İşçi Konseyleri” modelidir. Amasya-Suluova (Suluca) Yeni Çeltek, Çetin Uygur ve Yeraltı Maden İş için ve bu örgütlenme ve mücadele modelinin uygulaması açısından önemli bir iş yeridir. “

Muharrem Kılıç

Diğer Yazılar