Herkese Müzik Prof. Eduard Zuckmayer
I.Dünya Savaşı yıllarının yol açtığı toplumsal/kültürel, siyasal/ekonomik çalkantı, bunalım ve sıkıntılar, Eduard Zuckmayer’in, insancıl ve toplumcu duygu ve düşüncelerini daha da belirginleştirdi. Bu duygu ve düşünceler doğrultusunda eylem kararlılığını iyice pekiştirdi. Bununla ilgili olarak savaştan döndükten sonra tutmaya başladığı “Günlük”üne şunları yazıyordu :
“Ne pahasına olursa olsun, başarı ve ün kazanmanın, her şey demek olduğu bu bencil-bireycil gidişe ayak uydurmaktansa, bir manastıra kapanmayı yeğlerim. Biz genç müzikçilerin en önemli görevi, sevginin hırs ve nefrete, ruhun bedene, yüreğin mideye egemen olduğu bir dünya yaratmak olmalı. Bunun için müziği geniş kitlelere gütermeli, onları eğitmeliyiz. Onlara müzik yaşamımızla örnek olmalıyız. Yalnızca kendimi ve çevremizdeki bir avuç seçkine, estetik bir doyum sağlamayı değil, bir müzik misyoneri (özgörevlisi) gibi tüm insanlığa hizmeti kendimize hedef seçmeliyiz.” (Selanik C., 2004:27).
30 yaşına girerken dillendirdiği bu duygu ve düşüncelere, onun bütün yaşamına yön verdi. Almanya’da 1917 yılından beri etkin olan ve giderek büyüyüp genişleyen Halk ve Gençlik Müzik Hareketi’ne büyük ilgi duyuyordu. Bu ilgi, onu kendiliğinden, yeni gençlik hareketlerine ve yeni müzik olgusuna katılmaya götürüyordu. Yüksek Müzik Okulu’nda öğretmenlik, sınav kurulu üyeliği, “Yeni Müzik Topluluğu” oluşturma, “kadınlar” ve “öğrenciler” korolarını kurup yönetmesi, onun geniş kitlelere açılmasının bir aracı idi. 1920’den başlayarak özgür piyanist ve eşlikçi olarak yürüttüğü birliktelikler, onun çevresinin genişlemesine ve tanınmasına yol açtı. Bu arada, gösterdiği büyük başarıya ve kazandığı büyük üne karşın kendi deyişiyle “konser çalışmalarına giderek artan bir biçimde yabancılaştı”.
1925’te Kuzey Denizi’ndeki Juist Adası’nda henüz kurulmuş olan “Denizdeki Okul”a katıldı. Toplumbilimci A.Weber ve ozan-eğitimci M.Luserke’nin önderliğini yaptığı bu okulda, sanatçı ve eğitimci olarak 9 yıl geçirdi. Adadaki bu okulda aradığı ortamı, kişileri-kişilikleri ve anlayışı buldu. Adada kaldığı sürede, müziğin eğitsel gücünü ve işlevini yeniden keşfetti. Tüm çalışmalarını eğitsel müzik ve müziksel eğitimbilim üzerinde yoğunlaştırdı. Her türlü yüzeysellikten ve yapmacıklıktan uzak bir anlaşı ve yaklaşımla çok yönlük etkinliklerde bulundu. Her etkinliğinde çok etkili, verimli ve mutlu oldu.
Ancak, Almanya’nın ağırlaşan koşulları, yükselen Nazi zulmü, okullarının kapanmasına yol açtığı gibi, Zuckmayer’in Almanya’da çalışmasını da olanaksız kıldı. Onun müzik yaklaşımıyla, Nazilerin kurmak istedikleri toplum arasında büyük bir uçurum vardı. Sonunda, 1935 yılında, onu, “Reich Müzik Odası”ndan çıkararak, iş bulmasını da önlediler. Tam o sırada, Türkiye’de yüksek öğrenim alanında “devrim” niteliğinde yapılan atılımlar çerçevesinde, müzik alanındaki çalışmaları yönlendirmesi için Paul Hindemith davet edilmişti; o da E.Zuckmayer’e görev teklif etti. 1920’lerden beri onun çalışmalarını izleyen Hindemith’in bu seç imi ve onu “çok yönlü sanatçı ve eğitimci” olarak nitelemesi, Türkiye’deki görev alanını da belirliyordu. Bu onun için çok uygundu.
Ankara’ya geldiği gün Gar’da trenden inerken Türk görevlilerle birlikte, 1920’den beri tanışık ve bilişik olduğu Prof.Hindemith ve eşi tarafından karşılandı. Ayanı gün öğleden sonra Musiki Muallim Mektebi Salonu’nda Hindemith’le birlikte, Salonun en ön sırasına oturmayıp Balkonda öğrenciler arasına oturarak Dr.Pratorius yönetimindeki RCFO’nun konserini dinledi. Ertesi gün öğleden önce kendini aynı salonda MMM Öğrenci Orkestrası’nın önünde buldu ve hemen orkestrayı çalıştırmaya başladı. Tarih : 24 Nisan 1936.
Türkiye’ye gelirken, gerek genel müzik anlayışı ve yaklaşımında, gerekse yazdığı-bestelediği çoğu deneme ve yapıtlarında, Türk müziğiyle benzeşen ya da örtüşen özellikle taşıyordu. Bu özelliklerin temelinde batı müziğinden kendi dönemine kadar egemen olan majör-minör sisteminden ayrılışı ve müziklerinde pentatoniyi, modali ve kontrapuntu yeni bir anlayışla birleştirip uygulaması yatıyordu. Bu yaklaşım, Tükrkiye’deki görevi açısından büyük önem ve değer taşıyordu. Zuckmayer (çevresinde Zugbey olarak anılır),bu özellikleriyle, geleneksel ve çağdaş Türk müziklerini kısa sürede tanıdı ve sevdi. Onların iç-dış yapısını ve özelliklerini kısa sürede kavradı ve içselleştirdi.
Prof. E. Zuckmayer, 1936’da Türkiye’ye geldiğinde Hindemith’in önerisiyle önce Müzik Öğretmen Okulu’nun (eski Musiki Muallim Mektebi’nin) ve ona bağlı olarak kurulmakta olan Devlet Konservatuvarı’nın “Koro” ve “Piyano” öğretmeni olarak görevlendirildi. Koro ve piyano derslerinin yanında armoni dersleri de verdi. Ders programları ile çalışma saat ve içeriklerini düzenledi. Kitaplığı elde geçirip, kitapları sınıfladı, düzenli biçimde yerleştirdi ve gerekli eserleri ısmarladı. Müzik Öğretmen okulu ve Devlet Konservatuvarı’nda 2,5 yıl çalıştıktan sonra 1938’de “sanat danışmanı” ünvanıyla Gazi Eğitim Enstitüsü (GEE) Müzik Bölümü’nün kurucu başkanlığına ve öğretmenliğine atandı. Her yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nca yenilenerek,bölüm başkanlığını 1970 yılına kadar ve öğretmenliği dte ölümü olana 1972 yılına kadar sürdürdü. O, müzik öğretmenlerinin baş öğretmeniydi ve yalnızca sayısız öğretmen yetiştirmekle kalmadı; müziği geniş kitlelere sevdirdi.
1944 yılında, Almanya’ya savaş ilan etmek zorunda kalışımız nedeniyle, Zuckmayer (hala Alman pasaportu taşıyordu – bütün çabasına karşın TC vatandaşı olamamıştı), Kırşehir’de, benzer konumdaki Almanlarla birlikte, 18 ay süreyle enterne edildi. “Kırşehir’de enterne edilmiş Almanlar arasında en çok iz bırakan insan, Prof.Eduard Zuckmayer olmuştur.” (Yalçın K. 2011: 350). Maaşı kesilmişti; Kızılay Deprem Fonu’ndan ayda 20 lira yardım alıyordu. Para karşılığı bir iş yapması yasaktı. Bu koşullarda bile yaşama küsmedi; Almanya’da kalsaydı belki çoktan bir toplama kampında can vermişti. Kendisini Ankara’ya çağırıp sözleşme imzalayan Bakanlık yetkilileri de onun Kırşehir’de yaşamaya mecbur edilmesini önleyememişti. Buna kırıldı, ama anlayışla karşıladı.
Kırşehir’de yalnız değildi. Prof.Dr.Baade, Prof.Dr.Ruben, Prof.Auloek ve aileleriyle birlikte 200 Alman vardı (Akpınar T. vd, 2014: 191). Almanlar arasında müzik yeteneği olanlarla birlikte çok sesli bir koro kurdu ve çalışmaya başladı. Bu koro ilk konserini, 1945’te savaşın sonunun geldiği günlerde verdi. Kırşehir halkı, o güne kadar hiç böyle bir koro ve müzik türü görmemişti. Kırşehir halkı, bu koroya ve enterne Almanlara büyük sevgi gösterisinde bulundu. Bu koro, GEE Öğrenci Korosu’nda öğrettiği, Almanca’dan Türkçe’ye uyarladığı, “Dostluk”, “Gençlik”, “Bahar” adlı parçalarla, çok sesli hale getirdiği, “Hışı hışı hançer boynuna ley ley” gibi halk türkülerini de seslendirmişti.
Prof.Dr.Ali Uçan, Türkiye’ye yurt dışında gelen iki müzikçiyi yanyana koyarak bir değerlendirme yapmaktadır. Bunlardan birisi Osmanlı İmparatorluğu’nda müzik eğitiminin önünü açan Donizetti (1828-1856 arasında görev yaptı); diğeri ise, Türkiye’de müzik eğitiminin önünü açan Zuckmayer’dir (1936-1972 arasında görev yaptı). Donizetti, “paşa” olarak anılmakta; Zuckmayer ise “zugbey” (ya da profesör) olarak… Devlet ikisini de onurlandırdı. Donizetti bir İmparatorluğun görevlisiydi ve padişaha karşı sorumluydu. Zuckmayer, bir Cumhuriyet görevlisiydi ve halkın seçtikleriyle onların atadıklarına karşı sorumluydu. Donizetti, çoğunlukla sarayda yaşadı ve etkinliklerini saray içinde gerçekleştirdi. Zuckmayer ise, sürekli okulda ve alandaydı; tüm etkinliklerini yurdun dört bir köşesinden gelen öğrenciler ve halk için gerçekleştirdi (Uçan A., 2012: 18).
Zuckmayer hep öğrencilerinin yanındaydı; onlar da onu hiç yalnız bırakmazlardı. Prof.Suna Çevik, onu Ankara Tren İstasyonu’ndan yaz tatili için gittiği Almanya’ya bölümce uğurlama seromonisini anımsıyor. Koronun seslendirdirdiği eserlerle ve dostluk şarkılarıyla tren garında, bir müzik şöleni yaşandığını anlatıyor. Yolucular ve yolcu edenler, onları bu coşku ve biraz da ayrılık hüznü taşıyan duygularına alkışlarıyla eşlik etmişlerdi. (Selanik C. 2004:86)
Zuckmayer, öğrencilerini mezuniyetlerinden sonra da izlerdi. Onların kenetlenmesi ve birbirlerine destek olmalarını çok istedi. Uzun yıllar, Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış olan müzik öğretmenleri, mektuplaşarak Zuckmayer ile iletişimlerini korumaya çalıştılar. Hatta bu yazışmalar onun fiziksel gücünü aşınca, bölümün öğretim elemanları önce bir haberleşme servisi kurdular; sonra da “Türkiye Müzik Öğretmenleri Derneği” kuruldu. (Selanik C., 2004: 212)
Müzik Eleştirmeni Faruk Güvenç, ölümü üzerine şunları yazıyor : “1936 yılında geldi. Anadolu’nun göbeğindeki bozkıra yerleşti, sabırlı bir bahçıvan gibi fideler dikti çevresine, suladı, besledi onları, eserinin büyüdüğünü yerediğini, çiçek açtığını gördü, meyvalarını topladı ve Türkiye’nin her köşesini bürümüş bir öğretmen ormanının ortasında mutlu olarak yarınlardan umutlu olarak yumdu gözlerini. (Selanik C. 2004: 217).
Onun için, Cumhuriyet Müzik Eğitimi’nde, Zuckmayer’e ve onu Türkiye’ye çağıranlara çok şey borçluyuz. Son olarak onun “Bizlerden Biri Olma” kararlılığına değinmek istiyoruz. Her şeyden önce, Türkiye’ye geldiği ilk dakikadan başlayarak, Türkçe öğrenmek ve yazabilmek için çok çabaladı ve kısa sürede bunun üstesinden geldi. Türk ülkesini, Türk insanını, Türk kültürünü ve Türk müziğini hızla tanıma ve benimseme çabasındaydı. Kısa bir süre içinde bu çabalarında da başarılı oldu. Bunlar, her şeyden önce, onun, Almanya ile köprüleri attığı ve uzun yıllar burada kalma kararlılığını bize göstermektedir. Türkiye’de yaşadığı dönemde onu en çok üzenlerin başında, “yabancı” olduğunun vurgulanması ve bir türlü “TC vatandaşlığına” kabul edilmemesiydi. Bu uğurda, müslüman olmayı, hatta sünnet olmayı bile göze almıştı. Oysa ki, çağrılışı ve on yıllar süren görev, hizmet ve etkinlikleriyle, ulusumuza ve kültürümüze içtenlikle bağlılığıyla, kişisel, toplumsal ve kültürel yönden hiç de yabancı değildi.
Ama belki en çarpıcısı, savaş sonunda ABD ve Almanya’dan gelen çok seçkin okullarda üst-görev yapma ve çok para kazanma olanağını teperek, Türkiye’de kalmakta direnmesiydi. Eşinin ve kızının Almanya’ya dönmesine karşın, o Türkiye’deki görevini bırakmadı. GEE’de kendisine ayrılan bir odada yattı, kalktı ve öldüğünde oradan alınarak Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Biz der biri olduğu ve bize çok emek verdiği için teşekkür ederiz.
KAYNAKLAR :
- Uçan A. (2012) : Eduard Zuckmayer ve Cumhuriyet Müzik Eğitimi, Müzik Eğgitimi Yayınları, Ankara.
- Yalçın K. (2011) : Haymatlos Dünya Bizim Vatanımız, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın No. 2249, İstanbul.
- Selanik C. (2004) : İki İnsan İki Anıt, Doruk Yayınları, Ankara.
- Akpınar T., Aşkın U., Çiner C.U., Fişek A.G., Millioğulları Ö. (2014) : Cumhuriyetin Anıt Kurumu Üniversite, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Ankara.