Ahmet Şen
27/03/1998
Açılma Saati: 15:30
Konuşmacı:
AHMET ŞEN
(TÜRK-İŞ Sosyal Güvenlik Uzmanı)
ASLI MANAP –Arkadaşlar, bugünkü konuğumuz SSK’da Toplumsal Tarih Tanıklıkları dizimizin ilk konuğu şu anda TÜRK-İŞ’te görev yapmakta olan Ahmet ŞEN. Orada Sosyal Güvenlik Uzmanı olarak bulunuyor, kendisi SSK’da yıllarca çalışmış, oranın değişik departmanlarında görev almış, şimdi ise oradan emekli olmuş, şimdi de TÜRK-İŞ’te çalışıyor. Önce bize sosyal güvenlikle bilmek istediklerimizi değişik bir bakış açısıyla anlatacak. Orada .gördüklerini, orada gördüğü çarpıklıkları anlatacak, daha sonra da biz ona sorular yönelteceğiz. Önce Ahmet beyden kısa bir özgeçmişini istiyoruz, daha sonra da konuşması için ona fırsat veriyoruz.
AHMET ŞEN – Aslı hanım kardeşimize teşekkür ediyorum. Arkadaşlarım merhaba bir nasılsınız diyelim. Uzun bir süredir eğitimcilik yapıyorum, değişik grupların karşısına çıkıyorum, fakat bugün biraz heyacanlıyım bende hemen bitişiğinizdeki Hukuk Fakültesi’nde okudum. A.İ.T.İ. Akademisi mezunuyum. Akademi Beşevler’e gitmeden önce buradaydı, şimdi sanki talebelik korkusu beni sardı, Sayın Gürhan hocamıza imtihana geldik.
Değerli arkadaşlarım sizlere hitap etmek çok güzel, Aslı hanım kardeşimiz konuşmak üzere beni davet etti, Ahmet bey Sosyal Güvenlikle ilgili bir program yapıyoruz. SSK’daki çalışma döneminizde başınızdan geçen ilginç olayları ve bu konulardaki düşüncelerinizi bilmek istiyoruz gelirmisiniz dedi, ben de gelirim dedim. Bütün eğitimlere gidiyoruz, size neden gelmeyeyim. Buna memnunda olurum, zira ülkemizin sorunlarını genç ve dinamik beyinler olarak artık sizler çözeceksiniz, eğitimlere giderken bir program yapıyoruz. Ancak şu anda bana bir konu verilmedi, konu bütün SSK fakat bu defa konuya mevcutları veya istatistik rakamlarını tekrarlıyaralc değil de ilmi açıdan kural olarak yaklaşmaya çalışacağım bakalım becerebilecekmiyim.
Önce bir kendimi tanıtayım :
Ben A.İ.T.İ. Akademisi mezunuyum. SSK’ya fiş memuru olarak girdim yani en alt birimlerdeki bir görevden işe başladım hatta o zaman göreve başlarken biraz buruklaştım yahu ben akademi mezunuyum burada fiş memuru olarak göreve başladım diye söylendim. Ancak o zaman ki yetkililer bu durumumu anlamış olacaklar ki, Ahmet burada usul böyledir SSK’da çalışacak olanlar daima en alt birimlerden başlatılır ve yukarı doğru çekilir, çünkü doğru bilgi birikimi gerekir, bunu size şunun için anlatıyorum. Bugün bu gelenek SSK’da yıkılmıştır. Yöneticiler tabandan yetişerek gelmiyor. Tavanda birden bire göreve başlıyorlar bu durum tabii ki kendileri içinde çok zor SSK’dakı bütün menfiliklerin ve sevimsizliklerinde tek ve yegane zeminidir.
Kendimi tanıtmaya devam edeyim.
Göreve başladığım Ankara Sigorta Müdürlüğünde tatbikat servislerinin hemen hepsinde çalıştım. Sonra sigorta müfettişi oldum, Müfettişlik Şefi olarak müfettişlerin sevk ve idaresini yürüttüm, Müfettişlerin statüsü o zaman böyle idi, şimdi sigorta müfettişleri SSK Genel Müdürlüğünde “Sigorta Teftiş Kurulu Başkanlığı” olarak yeniden teşkilatlandırılmışlardır. Yani kurul olmuşlardır. Bu görevlerimle birlikte aynı zamanda kurum personelinin hizmet içi eğitimlerinde eğitici olarak görev aldım, 1987 yılında geçici görevle merkeze çağrıldım, doğrudan genel müdür veya yardımcılarına bağlı olarak mevzuat üzerine araştırma çalışmalarında bulundum, ancak bu çalışmaları böyle tavsiye veya görüş şeklinde değilde, olması gereken kanun metinleri halinde hazırladım bunlardan tamamen veya kısmen istifade edilmiştir. Bunları hazırlarkende ilgili servis veya başkanlıklarla doğrudan doğruya temas eder, işlerin en ince teferruatına kadar inmeye çalışırdım, bundardolayı kurum personeli üzerinde iyi bir intibam vardır, ben de onları çok severim. Onlarda beni çok severler. Daha sonra 1992 yılında 32 senelik bir çalışma sonucu kendi isteğimle emekli oldum. Emekliliğimde hiçbir zorlama falan yok hayat felsefemin gereği emekliliğimi en itibarlı ve en iyi bir durumda iken seçtim, ileride sizinde böyle yapmanızı tavsiye ederim.
Emekli olduktan sonra çok yoğun bir çalışmaya girdim. Ülkemizin sosyal boyutlu bütün konularında reform karakterli çalışmalar yaptım. 600 sayfaya yakın dokümanım hazırdır. Ancak hazırladığım fikirleri yeşertecek istikrarlı bir siyasi ortam oluşmamıştır. Onun için gündeme getiremiyorum belki bir gün sizlerden alacağım fikir ve zindelikle bunları ileride gündeme getiririm o zaman yine davet ederseniz gelir büyük bir zevkle yenilikleri anlatırım.
Emekli olmadan önce ve sonra zaman zaman Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Yakın ve Ortadoğu Çalışma Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nün işçi ve işverenlere yönelik eğitim seminerlerine hoca olarak katıldım, 1996 yılının Haziran ayından itıbarende TÜRK- İŞ’de Sosyal Güvenlik Uzmanı olarak göreve başladım ve halen bu bölümün sosyal güvenlikle ilgili mevzuat çalışmaları dahil işçilerimizin ve bütün halkımızın sorunlarına ve beklentilerine çareler aramaya üretmeye çalışıyorum. TÜRK-İŞ’in tabana yönelik eğitimlerine de uzman eğitici olarak katılıyorum.
Özgeçmişimi bu kadar anlatabildim. Pek iyi bir hatip olduğumu söyleyemem, yani eğitimciyim ama konuşma ayn bir sanattır. Anlatma ayır bir sanattır, fakat eğitimlerim nedense iyi beğeniliyor. Hoca senin dediğini anladık diyebiliyorlar. Salonla diyalog kurabiliyoruz, inşallah sizinle de diyalog kurabileceğiz. Şu kadar anlıyorum ki bugünkü programımız herhalde Denetim ve Müfettişlik üzerine olacaktır. Size bugün SSK ile ilgili olarak önce bir tesbit yapıp sonra dört hatıramı anlatacağım.
Tabi bu arada biz işçi ve sendika kulvarında yürümeye alıştık. Halbuki şu anda ilmi bir kulvara girdik, bu hususta bir yanlışlık yaparsam lütfen beni ikaz edin ki hemen düzelteyim.
Değerli arkadaşlarım, sosyal sigorta ve sosyal güvenlik devamlı gündemde olan bir husustur, ancak doğrusu söylenirse ne oldukları henüz sanki anlaşılamadı. Halbuki hepinizin de bildiği gibi sosyal güvenlik devlet eliyle yapılan yardımların tümünü sosyal sigortada bu yardımlardan kurallı ve sistemli olanları ifade eden kavramlardır. Bu kuralları ve sistemleri ne kadar uygun tesbit edersek uygulamada o kadar sağlıklı olacaktır.
Bu tesbit ile ilgili olarak şimdiye kadar hiç bir yerde görmediğiniz veya okumadığınız bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Şöyleki insan yaşamını ilgilendiren konular iki gurupta toplanır :
a) Teknik içerikli konular, b) Sosyal içerikli konular.
Bunların hareket noktasını
- Kanun
- Kararname
- Tüzük
- Yönetmelik
- Yönerge
- Genelge
- Genel Yazı
- Program
- Yazılı emir
- Şifai emir
oluşturmaktadır.
Şimdi bir düşünelim
Bu on tane rakamı çarpma, bölme, çıkarma ve toplama suretiyle ;
- Küçük bir işletme sahibide kullanır,
- Büyük bir işletme sahibide kullanır
- Bir rantiyecidekullanır
- Bir ilim adamıda kullanır.
Ancak birisi kıt kanaat geçimini temin için hesap, kitap yapar. Diğeri kârını artırmak için sadece kendi menfaati açısından olanca becerisini ortaya kor, bir diğeri oturduğu yerde ne kazanacağını % de hesapları ile büyük maharet sağlar, ilim adamı da yine bu 10 rakam ile Atomu parçalar, yeni makineler ihdas eder, teknolojiyi geliştirir, uzaya açılır, denizlerin derinliklerine iner, yani insanlığa hizmet eder.
Şimdi bir diğer tarafa bakalım :
Sayılan on grup mevzuat külliyesi;
- Sadece günlük geçim anlayışı ile hazırlanırsa kıt kanaat idare ediriz.
- Tacir anlayışı ile hazırlanırsa bir grup insanımız çok yemeden bir grup insanımız da açlıktan hastalanır.
- Rantiyeci anlayışı ile hazırlanırsa istihdam daralır daralır daralır nüfusumuzun büyük bir bölümü işsiz olarak sokakta kalır.
- İlim anlayışı ile hazırlanırsa; adalet teessüs eder, haksızlıklar sona erer, istihdam tabanı genişler, uluslararası zeminde itibarımız artar yanı halkımızın yüzü güler.
Değerli arkadaşlarım; bu anlattıklarım ile şunu vurgulamak istiyorum. Ülkemizdeki hem teknik ve hem de sosyal içerikli konularda ilim ve ilim adamı devreden çıkmıştır, en önemli sıkıntımızda budur.
Her meseleye ilim anlayışı ile yaklaşma devreden çıkınca haliyle diğer anlayışlar devreye girecektir. Halen ülkemizde yaşanan bütün sıkıntıların kökeninde de bu vardır.
Bunu şöyle de izah edebiliriz. Teknik konularda teknik yeterlilik, sosyal konularda da sosyal yeterlilik mutlaka lazımdır. İşleri ehline teslim etmekteki anlam bu yeterliliktir. Bu yeterliliğe sahip olmayan teknik kimselerin yaptığı bina çöker köprü yılıkır, ve yme bu yeterliliğe sahip olmayanlann idare ettikleri kurumlarda iflas eder, yahut dağılır.
Burada bir hususu daha sizlere hasırlatmak istiyorum. Beşer hayatını ilgilendiren konularda sosyal içerikli konular teknik içerikli konulardan daha zordur. Zira birisinin konusu makine diğerinin konusu insandır. Tekniği diğer bir devletten aynen alırız ama sosyal konularda bunu yapamayız çünkü her devletin insanının kültür yapısı ve anlayışı farklıdır. Bu bakımdan sosyal içerikli konularda yapılması gerekenleri kendimiz yapmamız gerekir.
Bunları şunun için anlatıyorum, sizler sosyal içerikli konularda tahsil yapıyorsunuz, bunları iyi bilin ve her meseleye ilimle yaklaşmki mevzuat içindeki terkipleriniz güzel olsun ve halkımıza rahatlık versin.
Hemen konuya gireceğim şöyle ifade edeyim, nasılki çarpma, bölme, çıkarma, yahut toplamada rakamlardan biri eksik olunca bina nasıl çökerse, sosyal güvenlik mevzuatı da teknik bilinmeden yapılırsa, SSK veya sosyal güvenlik çökecektir. Sosyal Sigortalar Kanunu hakkında size biraz bilgi vereyim. 506 sayılı Kanun çıktığı zaman 143 maddeydi. 143 maddeye 86 geçici madde, 34 tane de ek madde eklendiği gibi, 143 maddenin hemen hemen yarıya yakını da maddeler arasında uyum kalmadı, kanunun aslı bozuldu., kanunun aslı bozulunca o kanundan eser kalır mı ? Tabii kalmadı. Kaldı ki birşey daha söyleyeyim, o da tabandan geldiğim için Sosyal Sigortalar Mezuatında bir yenilik yapmak veya konuya hakim oimak için ileri ve geriye doğru bilgi sahibi olmak lazımdır bu kolay değildir, neden? Bir sigortalının dosyası tam 80 sene gündemde kalabilir, kendisi 18 yaşında sisteme girer. 30 sene prim ödeyecek, sonra kendisi 10 veya 15 sene aylık alacak, kendisi ölecek, ondan sonra eşi devreye girecek, çocukları girecek, devreden çıkana kadar 80 sene geçecek, 80 senelik bilgi lazım, diğer memnuniyetlerde bu bilgi gerekmez. SSK çalışanlarının hukukunun ve dinamiğin farklılığı burdan gelir.
Diğer taraftan sosyal güvenlik mevzuatında kalıcılık esastır, sık sık değişikliğe tahammülü olmaz.
Sosyal Sigortalar Kurumu’nda Teşkilat Kanunu ve bir.de 506 sayılı Kanun vardır. Birisi 18 defa, birisi de 36 defa değişti, 37 nci değişikliği de biz hazırladıkr, yani biz derken, sosyal tarafların katılımıyla hazırlandı Mecliste. Şimdi bakın, her değiştirilen kanun mutlaka ilerleme için olur, ama sosyal güvenlikte kanun değiştirildikçe haklar geri gitti, ileri gitmedi , yanı tam aksine oldu. Çünkü mevzuat arasında iyi bir terkip kurulamadı. Şu anda SSK’da 5 binin üzerinde genelgeler var, bir o kadar da genel yazı var. Bunlar arasında koordine kurmak bu kadar karışık mevzuatla işi yürütmek zordur. Bu mevzuatın bir defa ayıklanıp, asgariye indirilmesi lazımdır.
SSK’da geçen yıllar içmde benim üzerimde binlerce hatıra var, ama dört tanesini anlatacağım, çünkü dört tanesini seçtim. İki tanesi sağlıkla ilgili, iki tanesi de kaçak işçilikle ilgili. Kaçak işçilik şu anda TÜRK-İŞ’in konusu. Kaçak işçilikle ilgili, iki olayı anlatıp, sizden de görüş isteyeceğim.
Ben daha önce müfettiştim biliyorsunuz, kaçak işçiliği de doğrudan doğruya takıp ettim, yani olayın içindeyim. Şimdi olayı dikkatlice dinleyin bakalım, neticeyi neye bağlayacaksınız, çünkü SSK’nın açıkları had safhaya ulaştı. TÜRK-İŞ olarak biz de diyoruz ki; kaçak işçiliği sistemin içine çekerseniz açıklan kapatınz. 690 tnlyon gelir oluyor, hesap ettik, ama Türkiye’de de bir gerçek var, size her yerde anlattığımı değişik boyutta anlatmak istiyorum, biraz ilmi açıdan düşünseniz diye bu olayı aynen yaşadım. Olay şu ; İç Anadolu’nun bir kasabasında bir arkadaşımla görevlendirildim. Elimizde çantalar, bir ihbar şikayet geldi, “Efendim burada haddinden fazla kaçak işçi var” iki arkadaş, kasabaya gittik, tam işin yoğun saatinde o sanayi bölgesine girdik. Biz sanayi bölgesine adım atar atmaz çarşıda ne işçi kaldı, ne işveren kaldı, ne de insan kaldı. Hayatımda binlerce olay var, ama bu çok enteresan bunu seçtim size anlatmak için. Çarşı tamamen boşaldı, işyerlerinde bazı makineler çalışıyor, aletler açık ortada, alet edevat açık, masalar açık. Dükkanlar açık koca sanayi bölgesinde iki müfettiş, geziniyoruz kafalarımızı şöyle uzatıyoruz, dükkanlardan içeri girmeye cesaret edemiyoruz. İşçiler de kaçtı, işverenler de kaçtı. Ne diyorsunuz arkadaşlar, hiç böyle bir şey işittiniz mi? Çarşıdaki insanlar da kaçtı, hayret ettik. Şimdi siz ne diyorsunuz, lütfen olayı birlikte bir analiz edelim, tahlil edelim. İşçiler niye kaçtı, işverenler niye kaçtı çarşıdakiler niye kaçtı, nasıl yorumlarsınız bu olayı? Tabii biz yorumladık, arkadaşlarım yorumlasınlar, hep beraber konuya katılın ki, bize dekulvar açılsın da yürüyelim. Evet arkadaşlarım nasıl yorumlarsınız bir arkadaştan rica edeyim.
SORU – Sizin müfettiş olduğunuzu herkes anladı mı, yani haber verdiniz mi?
AHMET ŞEN – Habersiz gittik, bizim müfettiş olduğumuz zaten bir yere girip tespit yapar yapmaz hemen duyulur, çünkü koca çarşı, orada belki 30-40 işyeri var, daha az, daha çok. Biz oraya girer girmez tesbit için geldiğimiz duyuluyor, orada şu şekilde, bu şekilde müfettiş olduğumuz bilinir, çünkü ufak bir bölgeye gidiyoruz veya orada değişik iki kişiyiz, yabancı hemen tanınır. Elimizde çanta var, zaten çanta bizim hüviyetimizdir, çantayı görür görmez bizim hükümet adamı olduğumuz anlaşılır, bunu anlamayacak bir şey yok.
Şimdi bizim tanınmamızı değil, kaçma olayını tahlil edelim. Biz ne kadar gizli gidersek gidelim ki, bizim statümüz öyledir,habersiz gitmek esastır, ama biz ne kadar gizli gidersek gidelim sadece bir işyerinde tespit yaparız, ikinci işyerinde hemen duyulur geldiğimiz, bu kesindir. Şimdi benim arkadaşlarımdan öğrenmek istediğim, fevkalade bir olay, sanki siz bu olayı yeni yaşadınız, SSK’da olan bir olayı ben anlatıyorum, başımdan geçti, acaba diyorum işçiler niye kaçtı, işverenler niye kaçtı?
SORU- Aslında burada, bu sorun bizierle paylaşmıştı, çıraklar bundan yakınıyorlardı, eksik hasırlayabilirim, özür diliyorum, geliyorsunuz teftişe diye, çünkü biz pencerelerden atlamak zorunda kalıyoruz, işte bacağımızı incitiyoaız filan, bu sizin olayla benzer bir olay aslında. Tabii ki sonuç ortada, sizden sadece dış görünüşünüzden dolayı değil, müfettiş olmanızdan dolayı çekiniyorlar, sebebi de kaçak işçilik. Bu noktada da ne işverenin, ne işçinin hesap verecek bir konuma ya da donanıma sahip olamaması. Kanunsuz bir iş var ve onu formüle edebilme yollarını bana göre bulamadıkları için en kolay yol olarak kaçmayı tercih ediyorlar.
AHMET ŞEN – Arkadaşlarım biz işçilere hak vermek için, onları sigortalı yapmak için oradayız, işçiler de bunu biliyor, yani işçilere bir ceza olayı yok ki, onlara hak vereceğiz ve bütün çabamız bu. Teşekkür ederim.
SORU – Belki işçilerin iyiliğine bir şey yapacaksınız belki, ama o kadar da işçilerin iyiliğine olmuyor bu durumda. Şöyle ki; işverenler işveren sigortalı işçi çalıştırmak istemediği sürece hazır bir işgücü vardır, dolayısıyla oradaki işçiler de işlerini terk etmeyi göze alamıyorlar, o işi kaybetmeyi göze alamıyorlar. Sigortalı çalışamayacaklarını biliyorlar, çünkü işveren onları sigortalı çalıştırmayacak, sigortasız çalışmayı da hiç çalışmamaya yeğliyorlar tabii ki doğal olarak.
AHMET ŞEN – Kardeşimiz dedi ki: “işinden olma endişesi var” doğru mu? Evet. Öbür kardeşimiz endişesini de özetleyeyim, müfettişten korku endişesi mi taşıyorsunuz, yani niye kaçtılar?
SORU – İşte bu kaçak çalışmayı herhangi bir şekilde açıklayamayacakları için, çünkü nihayetinde cezai bir sorumluluk gelecek. Çalışan kişinin kaçma sebebi böyle bir sorumlulukla karşı karşıya kalmamak. Öte taraftan bir size hesap vermek zorunda kalacak, siz gittikten sonra da işverene hesap vermek zorunda kalacak. İşveren de bütün bu düzensizliği tek başına, yani her ikisi de birbirinden açıklamadan kaçma sorumluluğundan kaçıyorlar.
AHMET ŞEN – Öyleyse şöyle diyelim, bilinçsizlikten kaçtı.
SORU – Tabii ki temelinde bilinçsizlik.
AHMET ŞEN – Arkada bir arkadaşım söz istedi. Burada siz imtihan olmuyorsunuz, sadece fikir tartışması yapıyoruz artık sizler konuşacaksınız ve size bir tavsiyede bulunuyorum efendim yanlış olur, diye susmayın, konuşun, yanlış olursa doğrusunu söyleriz, çünkü yanlış fikir doğruyu çeker. Birçok yerde bu benim başıma çok geldi, “yahu ben şimdi yanlış düşünürsem ne olur?” Yanlış düşünürsen insanız ne olacak, düzeltiriz, sakın yanlış bir fikir beyan edeceğim diye pasifleşmeyin, yanlışsa yanlış, ne olmuş, doğrusunu buluruz. Senin yanlışın belki doğruyu ortaya çekip çıkaracaktır.
SORU – Şimdi işveren kanunsuz bir şey yapıyor bir kere, sigortasız işçi çalıştırıyor, işçinin de burada işverenden korkusu var. Siz gittikten sonra işçiyle işveren karşı karşıya kalacak, belki de işçi işinden olacak. Dolayısıyla işçinin de, işverenin de kaçması doğal.
AHMET ŞEN – O halde arkadaşlar mesele anlaşıldı, yani bütün salonu konuştursak, hadisedeki olay şudur: Sebep? İşçi kendisine menfaat sağlamak için geldiğimizi biliyor, ama neden kaçıyor? İşinden olma endişesinden kaçıyor? İşveren neden kaçıyar? Cezadan ve mali bir külfet altına girme endişesinden kaçıyor arkadaşlar Kaçma sorununu nasıl halledeceğiz.? Biz bu kaçak işçiliğin üzerine çok duruyoruz, ama böyle anlatmadım, hiçbir yerde de böyle anlatmam, yüzünüze söyleyeyim. Hocam da benden “Ahmet bey her yerde anlattığını anlatma” dedi. Başka bir zeminde olsaydı sendikalar gelirdi, koordineler yapacağız, şudur budur. Siz gerçeği bilin, siz lütfen gerçeği bilin, değişik anlatıyorum. İşçi işinden olma korkusundan kaçtı bizden işveren ise ise ekonomik bir ceza korkusundan kaçtı. Biliyor ki biz tespit yaptığımız andan itibaren işverene muazzam cezalar gelecek. En selametli hali nasıl buldu? Kaçmada buldu. Çarşıda niye kimseyi bulamadık? Onlar da şahit olma korkusundan kaçtı, durup dururken bu devlet adamlarıyla başımıza iş açmayalım. Bakın, üç olayı birlikte yaşıyoruz, ve halende bu durumlar devam ediyor.
Şimdi bu korkuları yenmemiz lazım, nasıl yeneceğiz? Şu sizlere ifade ettiğim kanunlar arasında iyi terkip kurup, istihdamı genişleteceğiz. İstihdamı genişleteceğiz ki, işveren ona muhtaç olsun, kaçmasın. Eğer oradan işinden olursa, başka iş olacağını hemen bilsin, katiyen kaçmasın. Başka? İşverenin ceza korkusunu da biraz yenmek lazım, ceza korkusu olmasın ki müfettişten de kaçmasın. Kabul mü, ne diyorsunuz? Biz devlet adamıyız, kimseye de bir şey yapmadık, demek ki her ikisindeki korkuyu da yenmemiz lazım, bir daha kaçmasın. Bu korkulan yenmediğimiz takdirde müfettişi olarak defalarca işyerine gitsek bu kaçma yine devam edecektir.
İstihdamı genişleteceğiz, işverenin de korkusunu yeneceğiz, yani işveren gözünde ceza korkusunu o kadar büyültüyor ki, gelir gelmez sanki kendisine ceza kesilecek. Biz ceza makinesi değiliz. Sigorta müfettişi veya diğer bütün müfettişler, bakanlık müfettişleri dahil, oraya sosyal bir hakkı vermek için giderler.
Neden sosyal hakkı vermek için giderle. Bir kişi sigortalı olursa, ailesinden beş kişi menfaatlenecek ve öyle bir zaman gelecek ki, 20-25 sene sonra SSK’nın kapısına geldiği zaman o bir gün sigortalılığını arayacak, o zaman ne işyeri kalacak, ne müfettiş kalacak ve nede geriye doğru bir hakkı teslim edecek bir ortam kalacak. İşte bu bilinci ona vermek için gidiliyor.
SORU – İşveren, cezalardan korkusundan değil de, kaçarak cezalardan kurtulabileceğini bildiği için gidiyor, çünkü yeterli denetim olmadığı için vüda bir kere gelen müfettişten kaçarak cezalardan kurtulabileceğini düşünen bir işveren niye kaçmasın ki; kaçar?
AHMET ŞEN – Arkadaşlarım, hemen kanuna girelim biz hep kanun adamıyız. Müfettişler bir geldiği zaman en önce valileri,kaymakamları ziyaret eder, usul hep böyledir. Yarın bu sorumluluk hep sizlerin olacak,yani sizler yarının kaymakamları valilerisinizonun için size hitap etmeye çok dikkat ediyorum. Kanun diyor ki, çalışanlar işealınmalarıyla kendiliklerinden sigortalı olurlar, bunun aksine mukaveleler geçersizdir.Yani işçi diyemez ki: “ben sigortalı olmuyorum” işveren de diyemez ki “ben seni sigortalıyapmıyorum” kanunun hükmü. Bu amir hükmü varken, illa başka denetime falan gerek yok. Kanun zorunlu sigortalılık hükmünü koymuş kanunun doğruluğu, yanlışlığı tartışılmaz. Belki sadece TBMM’sinde tartışılır. Meclis tartışsın, Meclisten çıkan kanunu biz kabul edeceğiz, doğru veya yanlış biz onu tanışmayız. Büyük Millet Meclisinden kanun çıkmış, doğrudur, biz onu tatbik edeceğiz. Bunun yanlışlığı kendilerini ilgilendirir, ona karışmayız.
Bu madde varken, bu hüküm varken işverende bunu biliyor, işçi de bunu biliyor, kaldı ki işçi hak almak için SSK’nm karşısına geliyor, bu da bir gerçek, öyleyse neden bu hakkını kullanmak istemiyor? Ben ona hak vermek için gittim, başka bir şey için gitmiyoruz-ki biz oralara, sosyal hakkı yaygınlaştırmak için gidiyoruz, kaçak işçiliği önlemekteki maksadımız bu. Burada hemen bir şeyi daha vurguluyorum.
İşçi sendikaları olarak bizim kaçak işçiliği önlemedeki ana hedefimiz sosyal güvenliği yaygınlaştırma, sosyal hakları vermedir, bunun için buna çok önem veriyoruz.
SORU – Yeterli denetimin yapılamaması söz konusu. Eğer yeterli denetim yapılsa, işveren bundan kaçamayacağını bilir, yanı böyle bir kanun tabii ki uygulanmalı. Bu tartışılmıyor, belki, ama denetim yeterli oimadığı için bir kere denetime rastladığı zaman ondan kaçmayı tercih ediyor.
AHMET ŞEN – Şimdi arkadaşlarım, bu sual her yerde geliyor, denetim elemanlarını da aldık, başka bir zeminde olsaydı sana katılırdım, ama diyorum ki sız gelin böyle düşünmeyin, bu işi şöyle ifade edin: Başınız ağrıyor veya bir yeriniz ağrıyor bir yere gittiniz, “yahu benim kolum ağrıyor doktor, sen beni niye bu kadar tahlile mecbur ediyorsun?” değil mi, hemen buna kan tahlili yaptırıyorlar. Ben size bugün kan tahlilini anlatıyorum, diyorum ki bunun kökeninde bu vardır. 40 tane de müfettiş gitse, müfettiş denetim ordusu da düzeniesek yine bu devam eder, size bunu böyle açıklamak istiyorum. Neden9 İstihdam sorunuyla, iş güvencesi sorunu oimadan biz bu işi halledemeyiz, mutlaka istihdam sorunu olacak. İşçi bilecek ki. oradan işinden olduğu takdirde başka bir yerde hemen işini bulacak, korkmayacak işinden olmadan, o zaman kaçak işçilik önlenir, olay bu.
İşverende bilecek ki, ne zaman olursa olsun, er geç müfettiş gelse de, gelmese de o cezaya muhatap olacak, bu da o bilince varsa kaçak işçilik önlenir, olay biter.
Şimdi kaçak işçilikle ilgili olarak başka bir hatıramı anlatacağım;
Ben müfettişlerin sevk ve idaresiyle görevliyim Dışkapı’da. Şimdi Kazımkarabekir Caddesi geçti o mıntıkadan, orada küçük küçük sanavi atölyeleri vardı, Ankara’da olanlar orayı hatırlarlar. İşte orada olan bir atölyeden bir sigortalı ihbar şikayette bulunuyor, devamlı. İhbar ediyor, şikayet ediyor, “ben filan yerde çalışıyorum, beni sigortalı yapmıyorlar.” İyi, alıyoruz ihbar, şikayet dilekçesini, müfettişi görevlendiriyorum, müfettiş gidiyor, dilekçesinin altına da yazıyor ki, iş emniyetim bakımından ismimin gizli tutulması. Müfettişi de çağırıp diyorum ki, “ismini gizli tut, bak bu kimseyi işinden etmeyelim” o da “olur Ahmet bey, ismini gizli tutacağım” diyor. Hatta bilhassa tecrübeli müfettişleri seçip görevlendiriyorum. Bir, iki, üç, periyodik dönemlerle bu işçi devamlı şikayet ediyor.
Müfettiş gidiptezgahın başında yakalıyor o işçiyi, işçi diyor ki: “yok ağabey, ben burada çalışmıyorum”, “ya kardeşim şikayet eden sen, ihbar eden sen”, “yok ağabey ben burada çalışmıyorum” Kaç defa böyle, iki defa müfettiş gönderdiğimi hatırlıyorum.
Allah… Allah… Ne acayip iş, böyle bir durumla hiç karşılaşmadım. Aynı adam şikayet ediyor, müfettiş gönderiyorum, müfettiş geliyor diyor ki: “Yahu Ahmet bey sen beni gönderdin, ama bu adam reddetti. İşyerinde bulunmasını başka sebeplere bağlıyor. Çalışmıyorum burada dedi” diyor.
Sonradan evrakı ben aldım, hele bir uğrayayım bakalım. Gittim, onu buldum, yahu kardeşim gel bakalım, senin maksadın nedir, niye böyle yapıyorsun? İhbar, şikayet ediyorsun, geliyoruz, burada çalışmıyorum diyorsun, maksadın ne? “gel niyetini bana anlat bir şey yapmayacağım, seni sigortalı yaparım” dedim.
Esasen ben de merak ettim, “niye ihbar, şikayet ediyorsun,’müfettiş geliyor, ben çalışmıyorum diyorsun?” dedim. Bana biraz açıldı “Ahmet bey, çalışmadığımı ifade ederek patronun gözüne giriyorum, ama bir müddet sonra buradan ayrılıp şikayet edeceğim. Sizin gelen müfettişler nasıl olsa beni burada görüyor, belgelendirdiler, tutanaklarda ismim var, tezgahın başında da çalışırken görüyorlar.
Şimdi bakın bu işçi sigortalı olmak istiyor, bilinçli olarak işini de koruyor, patronla arasını da bozmuyor, münasebetlerini de bozmuyor. Ne dersiniz bu işe, çok enteresan değil mi?-Siz şimdi bu işçinin psikolojik durumu nasıl değerlendirirsiniz, bu işçi ne yapmak istiyor? Bakın öbüründe kaçtılar, bu kaçmadı, üzerimize geliyor, ama çok garip bir davranış. Arkadaşlarımdan bilgi istiyorum, ne diyorsunuz? Bu işçi neden böyle yaptı? Bu işçi bize bir şey hatırlatıyor değil mi, bayağı bilgili bir işçi, çok da kurnaz. Sigortalı olmak istiyor belli, sigortalı olmak istemese bize dilekçe vermez, ama işinden de olmak istemiyor, geleceğini de teminat altına alıyor, yani işine de sıkı sarılıyor hemen bırakıp gitmiyor bir öğrenmek istiyor.
Arkadaşlar, bakın burada da dikkatimizi çeken bir husus var, burada da işçi diyor ki: gelecekte hukukunun müdafaasının alt temelini hazırlıyor. Ben ihbarla şikayet edeceğim zaman belli bir müddet sonra işinden ayrılacak ya. işten ayrıldıktan sonra mesela şu anda 5 yıl, eskiden 10 yıldı, 10 yıl içinde ihbar ve şikayet ederse, mahkemeden ilam alırsa veya müfettiş isterse hakkını ispat edebilir. İşçi geleceği için kendisine zemin hazırlıyor, tanık hazırlıyor, işçi SSK’nın müfettişlerini tanık olarak kullanacak. Nasıl tanık olarak kullanaca? “Efendim, ben o zaman çalışıyordum, ama korkumdan öyle dedim” diyecek değil mi? Öyleyse işçi bize bir şeyi vurguluyor, neyi? iş güvencesini vurguluyor, başka? Sendikalı olmayı da vurguluyor, dayanak bir yer arıyor değil mi? Bu işçimiz sendikalı olsa, iş güvencesi olsa bu yola sapar mıydı? Katiyen sapmazdı, işçi hem sigortalı olmak istiyor fakat; hem de işinden olmak istemiyor, hem de patronuyla arasını bozmak istemiyor. O halde işçinin bu sıkıntısını gidermemiz lazımdır. Bunu nasıl yapacağız? Demin size yazdığım hukuk kaidelerini işçinin bu sıkıntılara düşmeyecek şekilde tanzim etmemiz lazım ki, bu sıkıntıdan kurtulsun. Aksi halde sıkıntı halen devam ediyor, ne yapacağız? İş Güvencesi Yasası çıkacak, sendikalı olma yasası çıkacak. istihdam genişieyesak başka çare yok. Mutlaka bu üçü olacakki ben işçinin endişesini yeneyim işçide emniyete gelsin.
SORU – Ben şunu merak ediyorum, “5-10 seneye kadar ihbar süresi var” dediniz, peki ihbar ettikten sonra, işten ayrıldıktan sonra “kardeşim sana bu kadar müfettiş gönderilmiş, bir de onları yanıltmışsın, geldikleri zaman da sigortalı olabilirdin, neden bu yolu seçtin?” şeklinde bir dayatma ya da boşlukları doldurtma yok mu?
AHMET ŞEN – Şimdi burada olağanüstü bir hadise var, gayet tabii bunlar dikkate alınacak, ama müfettiş orada onu çalışırken görüyor. Fiili durumu biz görüyoruz, tespit ediyoruz. Yani o “ben burada çalışmıyorum” dese de biz onu yine sigortalı yaparız, o olay ayrı. Ben burada bir davranışı size vurgulamak istiyorum, işçinin davranışını vurgulamak istiyorum. İşçi işten ayrıldıktan sonra işveren tarafından prim belgeleri verilmez ise, yani sigortalı yapılmazsa, kanun işçiye hak koymuş, eskiden bu 10 yıldı, şimdi 5 yıl içinde mahkemeye başvurarak alacağı ilamla hakkım ispat ederse o süredeki sigortalılığı sayılır, bu bir gerçek, ama bundan önce SSK bunu tespit edemezse mahkemeye gidecek, SSK bunu zaten tespit etmişse böyle bir şeye gerek yok, kayden ve fiilen bir tespiti varsa mahkemeye gerek yok. Bu bir olay, bunun gibi binlercehadise var, ama burada bir psikolojiyi anlatmak istiyorum, işçimizin davranışı bize bir hususu ikaz ediyor. Yani işçi diyor ki; “Ey yetkililer, ey ilgililer ben şu davranışımla ben size bir şey hatırlatıyorum, lütfen beni emniyete alın” belki bu basit bir davranış, önemsiz gibi gelir size, ama ben bunun üzerinde çok duruyorum, ne istiyor bizden? İşyerinde güvence istiyor patronuyla arası bozulmasın istiyor, sigortalı olmak istiyor, ısrarla istiyor bunu, işini de kaybetmek istemiyor, bunu etüt edeceğiz.
Arkadaşlarım, şöyle ifade edelim; prensip itibariyle işçi hangi işyerinde çalışırsa oradan sigortalanacak, kanun böyle. Şimdi işçinin orada çalıştığını görüyoruz, fakat orada çalışmadığını ifade ediyor, burada bir davranışı etüt ediyoruz. “Ben burada işçi değilim, bir iş için geldim .gideceğim” diyor. Daha teferruatına girmiyorum, bunun tabii teferruatı var, o zaman biz sorarız sen burada ne arıyorsun, niye geldin?
Mesela Siteler’de bizim başımıza çok gelir, atölyede çalışıyor, “kardeşim sen işçi misin?” “Hayır” Peki burada ne yapıyorsun “işte geldim de, benim kendi bir işim var da işim var da, burada şu makineden istifade edip, düzeltip gideceğim” gibi müdafaya yönelir. Konunun teferruatını bırakalım.
SORU- Sendikalı olmak giderek azalıyor, ve SSK’dan biraz uzaklaşmış gibiyiz, işgüvencesi, kaçak işçilik gibi. Tabii ki bunlar çok önemli, ama ben tekrar SSK’nın soaınlarına dönebilmek babında bir soru sormak istiyorum. Çoğu SSK üzerine, çözümler üzerine tartışılan kişiler tarafından ileri sürülen bir fikir var. bu kaçak işçilik ve sizin de değindiğiniz sosyal güvenlik, tabanın geliştirilmesi. SSK’nın açıklarında, finansmanında büyük kaynaklar yaratacaktır şeklinde. Ama bir o kadar da karşı eleştiri var, çok fazla işe yaramayacağı konusunda. Kaçak işçiliğin önlenmesi, bu noktada SSK’nın bütün diğer olumsuzlukları, karşılaştığı problemleri bir-kenara: bırakacak, ama onun finansmanında, kendine kaynak yaratmasında ne derece etkili olabilir?
AHMET ŞEN – Arkadaşlarım, ben size kaçak işçiliğin düzelmesini ilmi açıdan, yani kan tahlili yaparak anlattım, öbür konuları bütün seminerlerde dinlersiniz. Kan tahlili yaptık, diyoruz ki kökeninde bu var, bunu tedavi edeceğiz.
İkincisi; kaçak işçiliği önlersek ne olur? Şimdi kaçak işçilik, kaçak işçilik, biraz o konuya girelim . Şimdi Türkiye’de 4,5 milyon kaçak işçi var deniliyor, Allah aşkına siz bana bir sual edin, “nereden tespit ettiniz?” demeniz gerekir, nereden tespit ettik? Kaçağın sayısı olur mu, adı üstünde kaçak.
Bugün 8,5 milyon civarında çalışan işçi var istatistik rakamlarına göre, o civarda bir çalışan var. Bunun SSK’nın kayıtlarına göre 4,5 milyon, 5 milyon civannda aktif sigortalı gözüküyor. Kalan SK’nın kayıtlarında gözükmüyor, işte biz buradan tutturuyoruz, diyoruz ki “4,5 milyon, 5 milyon civarında kaçak var” ki, bu da doğrudur, kaçak işçilik tabirine böyle yaklaşıyoruz.
Başka bir açıdan bakıyorum, kaçak işçilik SSK’nın açıklarını kapatır mı? Kapatır, nasıl kapatır? Şimdi milyon civarında aktif işçi var.
SSK’nın kaydına göre -elimdeki istatistik yıllığı 96 tarihli- SSK’ya tabii 4 624 330 kişi sigortalı sayısı var. 8 milyonla kıyas edersek, demekki yarısı burada, yansı kaçak, olay bu, kaçak işçilik mefhumu buradan çıkıyor. SSK’da aylık alanların sayısına da bakın, 4 624 330 kişiye karşılık, 2 537 379 kişi aylık alıyor, ne olur? 2’ye 1, daha aşağı, hatta 1.82 hesap ettim, yani 1,82 aktif çalışan, bir pasif sigortalıya aylık ödüyor. Sosyal güvenlikte aktüer dengeler fert bazında yapılır.
Şimdi SSK bu yükün altından kalkar cni,.kalkmaz mı bakalım. SSK’da malullük yaşlılık ve ölüm sigortaları primi toplam % 20’dir.
Prensip itibariyle aylık bağlama oranı da baz rakam, ortalama yüzde 60’tır, çünkü üst göstergede de yüzde 50’den başlar.
Sosyal güvenlikte aktüer dengelerin kurulması İçin prensip olarak bunlarınbirbirleri ile uyum sağlaması lazımdır.
Birde SSK’da sağlık sigortalarıyla emekli sigortaları farklıdır. Sağlık sigortaları toplayıp dağıtma, emeklilik sigortalan da biriktirip verme esastır, konu bu. Şimdi emeklilik mevzuunda yüzde 20’yle, yüzde 60’ı karşılamamız gerekir.
Yüzde 20’yle yüzde 60’ı karşılamamız gerekir. Üç kişiden alacağımla ancak bir kişinin aylığını öderim. 1,82 aktif/pasif oranı SSK’nın % 40 açıkla çalışması demektir hiç %36 alınarak %60 karşılanabilir mi? Ama gelin, dengeyi kuralım, 4,5 milyon kaçak işçiyi sistemin içine çektiğimiz zaman oran 1/3 oluyor, yani 3 aktif sigortalıdan alacağımla bir pasif sigortalıyı karşılıyorum. Demek ki hemen otomatikman SSK’nın açıkları kapanıyor. Hatta asgari seviyede.; 590 trilyon tutuyor. SSK’nın 1998 yılı açığı tahminen 641 trilyon civarında, 690 trilyon, 641 trilyonu karşılamaz mı? Tabii karşılar. Kaldı ki, bu 4,5 milyon kaçak işçiyi sistemin içine çektiğimiz zaman 5 kişi de ailelerini düşünün, 20 milyon kişiye de sosyal güvenlik hakkını yaygınlaştıracağız ne kadar güzel, bütün çaba bu. Demek ki, bütün alternatifleri bırakın, şu benim dediğim, yani işgüvencesi yasası çıksın, istihdamı biraz genişletelim, bu 4,5 milyon kaçak işçilik sistemin içine ister istemez girecektir ve SSK’nın açıkları da kendiliğinden kapanacaktır, sorun yok.
SSK’ yı Tahlil ve Analize devam ediyoruz diğer bir anımı anlatıyorum.
Arkadaşlar SSK’nın sağlık tesislerinin verimli hizmet vermediğini biliyorsunuz. Bir gün bir ……. mütehassısının odasına girdim, o doktorla da bir ahbaplığımız yok doğrusunu söylersem. Kapının önü hakikaten izdiham dolu, aşağı yukarı 150 kişi var. Yerini de söyleyeyim Dışkapı SSK Hastanesi’nde oluyor, ama bu hadisenin üzerinden belki 15-20 sene geçti, yani doktor kimdi hatıriayamam. “Gel Ahmet bey, nedir?” dedi. “Efendim müfettişim, burada dolanıyorum, bakacağım, bazı konuları inceliyorum” dedim, ona maksadımı da açmadım. Bana bir sandalye verdi, oturuyorum.
Doktor bir hastayı çağırdı, oturttu masaya . Doktor ona o kadar kibar muamele yaptı ki, Allah için. Bir sordu, bir ilgilendi, hakikaten sormayın gitsin. O çıktı, ikinci hasta geldi, onunla da doktor ilgilendi, yalnız saatler ilerledikçe kapının önündeki kuyrukta bir kaynaşma başladı. Efendim, elinde -nasıl söyleyeyim- hatır gönüllüler çıktı, başka insanlar çıktı, başka karışıklıklar çıktı, kuyruğu bozup, ileri geçenler çıktı, doktor hakkında ileri geri sözler başladı, kapının önünde bir izdiham kaynaşma oldu. Beşinci hastadan sonra o kibar doktorun asabı bozuldu, ben orada oturuyorum. Beş hastaya kadar o kadar güzel, baktı ki… Mükemmel bir doktordu k,i hayran kalmamak elde değil. Altıncı hastadan sonra olay biraz değişti, bakıyorum muayenenin şekli değişti, aynı doktorun bir müdddet sonra şekli değişti, kendisi hasta oldu.
Arkadaşlar, SSK’daki hastanelerin doktoru hastadır önce, bu doktoru tedavi etmek lazımdır. Doktor çok iyi, hayran kaldım, o kadar da bilgili ve son derece ve nazik bir insandı. Ama bir müddet sonra sistem o doktoru perişan etti. Ne yapacağız? Oradaki hastalan veya sistemi, o doktora da koruyacak şekilde sisteme sokmamız lazım. Hem ekonomik yönden, hem sistem yönünden. Çünkü hekim orada öyle bir hale geldi ki, branşı ve kendi bölümü ile alakası olmayan sualler de gelip ona sorulmaya başlandı. Artık onun sinirini siz düşünün.
Değerli arkadaşlarım. SSK tesislerindeki verimsizliklerin kökeninde işte bu doktorun yaşadığı hal yatıyor. Bunları düzeltmemiz lazım.
İşte hep bunu iddia ediyoruz, diyoruz ki, SSK hastanelerine, -benim iddiam da budur- SSK sağlık tesislerine profesyonel yöneticiler atarsak, o doktorun o izdihamlı, o perişan haline düşmesine mani oluruz. Hastalar ona göre gider, ona göre seçilir, ona göre yönlendirilir.
Arkadaşlarım başka bir hatıramı anlatıp bitiriyorum:
Yine İç Anadolu kasabalarının birinde bir iş kazası hadisesi olmuş, bir köyki yolu, izi yok. Vak’a bize intikal etti, müfettişler gidip geliyorlar. “Vallahi köye ulaşamadık, yol yok” diyorlar, gitmek, gelmek mümkün değil. Olay da şuydu: Elektrik direklerini dikerken bir garibanın üzerine elektrik direği düşüyor, belden aşağısı felç oluyor, götürüp evine atıyorlar, her neyse. Kalktım, gittim, ben onu aradım buldum.
Köye gidene kadar geçirdiğimiz tehlikeleri, sıkıntıları siz bana sorun, köye ulaştık. Olay hakikaten çok perişan bir hal, atmışlar bir odaya, üç çocuk. Şimdi olayı düşünün, üç çocuk etrafını çevirmiş, ailesi de çevirmiş, önada ne işyeri var, ne işveren var, ne kimse var, felçli bir hasta var. SSK’ya da ulaşamıyor. Bir dağ köyünde hakkını hukukunu takip te edemiyor.
Hadi bakalım bu sigortalıya nasıl sahip olunacak, nasıl sahip olunması lazım? Ulaşamıyor, gelemiyor, yol yok, bir şey yok. Öyle felçli haliyle kendi köyünde bıraksa mıydık onu? O olay hâlâ gözümün önünde, arkadaşlarım işte sosyal sigortaların devlet eliyle sağlanmasının anlamı budur. Neden?
Özel sektör, yani işveren bırakmış gitmiş, garibana sahip olan yok. O garibanın SSK tesislerine gelecek gücü de yok, müracaat edecek gücü de yok, takip edecek hali de yok, çoluk çocuğu da bunu bilmez. İşte sosyal sigortaların da sağlık sistemimize oturtmamız gereken sistem budur. Yani o hastayı yerinde tedavi etmek, yerinde sahip olmaktır. Eğer biz buna muvaffak olabilirsek sosyal sigorta hedefine ulaşacaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu olarak biz o hastaya ulaştık, merkeze getirdik, tedavisini yaptık.
Değerli arkadaşlarım, hep ben konuştum, ama kendi anlayışıma, kendi bilgime göre konuştum, sizlerden ne geleceğini bilemiyorum. Suallerinizi alıp cevaplandıralım, buyurun.
SORU – SSK açığının nasıl finanse edilebileceğini bir örnekle bize açıkladınız, burada “4,5 milyon kadar kaçak işçinin sisteme katılmasıyla sorunun çözülebileceğini” söylediniz. Burada muhtemelen siz herhalde bir teşvik edici düşünüyorsunuz, herhalde bir zor alımla işverenin mesela vergi döneminde hayat standardı gibi belli bir enerjiyi tüketen bir işveren en azından şu kadar işçiyi çalıştırıyordur diyerek o kadar işçi için prim alma yoluna gitmek, başta herhalde emek yoğun işlerdeki sektörlerde çalışan işyerlerini batıracaktır. Bu da sistemin gelişmesi için istihdam yaratılması gerekir derken, hale hazırdaki istihdamı da düşürmek, işsizliği daha da körüklemek anlamına gelebilecek bir sorun. Bunun dışında bir teşvik edici olarak sigorta prim oranlarını düşürmek olabilir ki, bu düşünülen bir proje. Bu durumda da üç kişinin bir yaşlılık aylığı alan kişiyi finanse etme durumu ortadan kalkıyor, o zaman yüzde 20’lik bir prim olmayacak, belki yüzde 1 l’lere kadar, bilemediniz yüzde 15’e kadar indirmemiz gerekecek. Böyle bir durumda zaten finansmanı sağlayamadık, artı bu finansman -sizin de belirttiğiniz gibi- günlük, yani primleri yatıracak aktif sigortalılar, pasif sigortalıların bir ay sonraki veya üç ayda bir mi alıyorlar emekli aylıklarını, emekli aylığı bu şekilde ödenecek, ama hiçbir şekilde bir biriktirim fonuna para aktarılamayacak. Burada sisteme kattığımız 4,5 milyon kişi ilelebet sigortalı olarak çalışmayacaklar burada, onlar da 50-55 yaşlarına gelince veya belli prim sürelerini tamamladıktan sonra, gün sayısını tamamladıktan sonra emekli olacaklar. Peki bunlar sigortadan emekli olduklarında, onların yaşlılık aylıkları ne şekilde ödenecek? İstihdam yaratılamıyor bu ‘durumda, az önce açıkladığım şekilde. Eğer istihdam yaratılması için bir proje varsa bu nedir? Zira bunlar emekli olduklarında bunları da finanse edecek yeni 4,5 milyonlar, hatta katlanarak 9 milyonlar gerekecek bunları finanse etmek için. Ben bunu soracaktım size.
AHMET ŞEN – Değerli arkadaşlarım, sosyal sigorta kurallı ve sistemli devlet yardımı, adı bu. Her sigorta kurulunun mutlaka bir maksadı, mutlaka bir kuralı, mutlaka bir şartı, mutlaka da bir yardım usulü var. Bu dördü bozulursa sistem kendiliğinden bozulur. Kaçak işçileri sistemin içine çekme bakımından hedef şu; illa sosyal sigortaya finans kaynağı temin etmek değil, sendika olarak asıl maksat bunlara sosyal sigorta hakkını yaygınlaştırmaktır. Ama sistemin içine çekersek dengeler de kendiliğinden düzeliyor.
İkincisi, şimdi gazetelerde okudunuz, belki onu bana sormak istiyorsun, SSK’nın bir birikmiş parası, kalmadı ki, bunu repoda, fonda, şurada burada değerlendirsin, neyi değerlendirecek Allah aşkına? Yani arkadaşlarım, şöyie de ifade edelim: 506 sayılı SSK Kanunu’nda karşılıklar tabir edilen bazı maddeler vardır, hiç hatırınıza gelmez, bu da çalışmaz, kimse de bunu gündeme getirmez. Bu karşılıklar şunlar: Matematik karşılık, olağanüstü karşılık, ödenmiş primler karşılığı, bir de diğer karşılıklar. Bir kazanda yemek bitene kadar evde hiç geçim sıkıntısı çekilir mi? Baba çalışıyor, kazan dolu, yiyebildiğiniz kadar yiyin. Kimsenin akima bile gelmez bunların nasıl dolduğu. Arkadaşlarım, SSK’nın en önemli maddelerinden biri bu karşılıklardır, matematik karşılık, olağanüstü karşılık, kolunun ödenmiş primler karşılığı, diğer karşılıklar. SSK’nın 7 sigorta hepsinin karşılığı bunların içerisindedir, bunlardan bizi ilgilendiren uzun vadeli sigorta kollan dediğimiz, malullük, yaşlılık, ölüm sigortalığı konularında da matematik karşılık ayrılması esastır.
Halbuki SSK’nın artık karşılık ayırması bitti, SSK’nın iflası demek illa gelirinin, giderini karşılayamaması demek değildir. Karşılık ayıramaması demektir. SSK bugün artık matematik karşılık ayıramıyor, yok ki ayırsın… Demek ki sigorta kollarının gerektirdiği yardımları yapmaktan artık sıkıntıya düşüyor. Açık diye ortaya çıkan manzara işte budur.
Şimdi bu karşılığı nasıl ayırırız? Toplama, dağıtma, bir de biriktirim, kısa vadeli sigorta kollarında. Sisteme prim ödeyen herkes kısa vadeli kollanndan ille yararlanacak diye bir kaide yok. 7 sigorta kolunu uyguluyoruz; iş kazası, meslek hastalığı, hastalık, analık, malullük, yaşlılık, ölüm. İşsizlik sigortası da hazırlandı, ILO’nun kabul ettiği sigorta kolları da bunlardır, 9 ama biz 7’sini uyguluyoruz. Şimdi arkadaşlarım bir şeye daha dikkatinizi çekiyorum, 25 senelik sigortalılık hayatında hiç hasta olmayan adam olabilir, devamlı prim ödüyor, ama sistemden yararlanmaz. Prim ödüyor, fakat yararlanmıyor, ama arkadaşlarım herkes emekii olacaktır. Onun için arkadaşımın dediği doğrudur, nasıl?
Sisteme bugün prim ödeyeek katılanlar, yarın gider artışına sebep olacaklardır, bunu Sayın Müsteşar da söyledi. Diyor ki: “Sisteme bugün katılanlar, yarın gideri artıracak, onlar da sistemden yararlanacak” ama kısa vadeli’ sigorta kollarından herkes yararlanmaz.
Şimdi ne yapalım, gider artınca açıklan nasıl kapatalım? Hemen kapatma, ileride kapatma, ileride kapatmamız için enflasyon belasından kurtulmamız lazım, hastalıklı zemin üzerinde zaten hiçbir şey yapamazsınız. SSK’nın batmasına sebep de bu enflasyon belası. Az alıyor, çok veriyor, ufak ölçüyle alıyor, dev gibi kaşıklarla veriyor. Bir defa sağlıklı bir vücuda kavuşacağız ki, biz bu dengeleri kuralım. Gider artıncı oldu diye 4.5 milyonu da sistemin içine çekmemezlik yapamayız,
Biz, sosyal hukuk devletiyiz, bunları sigortalayacağız, hiç çaremiz yok.İşin içinden nasıl çıkarız? Dengeleri kurmak için batı devletlerine bir bakacağız, oralarda devlet doğrudan doğruya sisteme katkıda bulunur
SSK da sigortalı hissesi halen yüzde 14’tür. Şimdi yüzde 2’de işsizlik sigortasıyla konuyor, yüzde 16 hissesi çıkıyor, bu doğru değildir, işçi hissesi çok fazladır. Devlet işçinin yanında yer alarak sisteme katkıda bulunması lazımdır, batıda hep böyle, ama şimdi devlet sisteme katkıda bulunmuyor mu? Bunu da bana söylediler, “Ahmet bey;. 641 trilyon açığı hazine kapatacak, işte sisteme yardım ediyor’ hayır, bu sisteme katkısı değil, bu açığı kapatmadır. Sisteme katkısı demek, düzenli olarak prim ödemesi demektir ve sigortalının adına para yatırması demektir, batı böyle yapıyor. Bizimkiler ise açığı kapatıyor. Açıkları tabii kapatacaklar. Arkadaşlar, reasürans şirketleri var ya, sigortanın şirketleri. Anayasanın 60 ıncı maddesi gereği sosyal sigortalıları devlet sigorta etmiştir, yani sigorta battı, iflas etti. Öyle şansı yok, devlet mutlaka karşılayacak. Neden? Devlet sigorta etti bunu, karşılayacak. Şu andaki sıkıntı ne? Devlet, üzerindeki bu sıkıntıyı atmak için uğraşıp duruyor.
SORU – Hocam şimdi ülkemizde iyi kötü bir Sosyal Sigortalar Kurumu var, ne kadar da kötü işlese, bir de sendikalar var, keza onların da eksik noktaları olabilir. Peki SSK bu duruma gelirken, sendikalar uyuyorlar mı? Siz eski bir SSK’lı ve yeni bir sendikalı olarak ne düşünüyorsunuz? SSK’yla sendika arasında nasıl bir ilişki var, birbirlerine hiç destek olmuyorlar mı? Yani bugün ülkemizde bir sürü insan SSK’lı, çıkıp “bizim kurumumuz batıyor, bizim kurumumuz iyi değil” demiyorlar mı?
AHMET ŞEN – Evet arkadaşlarım, arkadaşım bizi değişik bir sahaya çekti. Arkadaşlar, demokrasiyi nasıl anlarsınız bilmiyorum. Ben kendi demokrasi anlayışımı size anlatayım. Demokrasiyle ilgili belki değişik bir anlayış, ama anlatmak lazım. Zaten en büyük eksiğimiz, hatamız da düşüncemizi doğru dürüst söylememek.
Arkadaşlarım, ben demokrasiyi şöyle anlıyorum;
“Cumhuriyet ve demokrasi şahısların ve liderlerin rejimi değildir. Halkın kendisinin rejimidir.”
Aman ha… Demokrasiden başka, Cumhuriyetten başka rejimden aman ha… Çünkü insan haysiyetine en uygun rejim demokrasidir, demokrasinin de iki ayağı var arkadaşlarım: siyasi partiler, sendikalar. İki de kuralı var: oy verme, vergi verme.
Değerli arkadaşlarım, demokratik rejimlerdebu dört temel kavramlar aksarsa, demokrasi sağlıklı yürümez. Ayağın biri eksik olursa, olur mu? Demokraside siyasi partiler, sendikalar, bu ikisi de olacak. Anayasaya bakın.
Anayasanın bir maddesi diyor ki; “Siyasi partiler demokratik rejimlerin vazgeçilmez temel unsurlarıdır” madde aynen oyle; Sendikalar, aynı- güce sahip olması lazım, bu nasıl vazgeçilmez bir unsursa, bu da vazgeçilmez bir unsurdur.
Gerek siyasi partilerde ve gerekse sendikalarda yapısal bir eksiklik varsa o tamamlanır. Diyorum ki, siyasi partiler -siyasi partiler şimdi iyi mi, kötü mü o bizi ilgilendirmez- demokratik rejimlerin vazgeçilmez temel yapılarından biridir, sendikalarda vazgeçilmez temel yapılarından biri olacak, hiç çare yok.
Arkadaşlar, bunu topyekün yapabilmek için sağlıklı bir demokrasi veya enflasyon olmaması için oy vermeyle, vergi vermeyi bileceğiz. Oy nasıl verilir, hadi söyleyin bakalım, bizim ülkemizde oy nasıl veriliyor? Sağlıklı e sağ duyulu bir oy verilmiyor.
SORU – Bilinçsizce.
AHMET ŞEN – Çünkü siyasi partileri oy verme oluşturuyor. Bir yere gittim, beni bir sıkıştırdılar, bir sıkıştırdılar ki, perişan oldum, kedilerine sordum. Oyunuzu nasıl verdiniz? Antattılar, tamamen hisi, ideolojik ve blinçsizce verdiklerini kabul ettiler. O zaman sızlanmaya hakkınız yok dedim.
Oy vermeyi ve vergi vermei öğrendiğiniz an her şey düzelir ve demokrasi oturur.
Geleiim senin soruna, yani sendikalara. Dediğin doğrudur, kabul ediyorum. SSK’nın batmasında sendikaların payı var mıdır? Hep şunu gündeme getirdik; Sosyal Sigortalar Kanununun birinci maddesi der ki: “Sosyal Sigortalar Kurulu özerk bir kuruluştur. Çalışma, ve Sosyal Güvenli Bakanlığına bağlı olarak özel hukuk hükümlerine tabidir. Mali ve idari bakamdan muhtardır, tüzel kişilikte bir devlet kurumudur.” Özel hukuk hükümlerine tabi olarak “mali ve idari bakımdan muhtardır’ demek, idare edilenlerin idarede söz sahibi olması demektir, özerkliğin lügat manası budur. Sayın arkadaşım, Kurum, kurulduğundan bugüne kadar, idare edilenler işçilerdir. Ama idarede söz sahibi olmamış, olamamış, şimdi olacaklar. İşte hocama bir kitap takdim ettim, bunu açıkladım. Diyorum ki, biz bu hastalığı sizden önce gördük, teşhis ettik. İşçilerin burada söz sahibi olması gerekir, sendikaların SSK’ya karşı eksiği budur. Özerkliğin peşine düşmemişler. SSK kurulduğu günden bugüne kadar özerkliğini yaşayamamış ki. Şimdi biz bunun farkına vardık, özerkliği yaşaması için neler yapılmasının gerekçelerini de ortaya koyduk. Diyoruz ki, idare edilenler idarede söz sahibi olsun. Bunu başarırsak, eksik tamamlanır. Eğer sen sendikalar niye sahip olmamış? diyorsan. Kanunları uygulatmak illa sendikaların işi değildir. Ama biz eksiği görüp bu yolda bir adım attık.
Değerli arkadaşlarım; yürürlükte olan kanunları şöyle düşünün; -kanun, tüzük, yönetmelik vesaire- hepinize söylüyorum, ne dersiniz, beş yaşınızda giydiğiniz elbiseyi giyebilir misiniz? Giyemeyiz değil mi vücut büyüdü, gelişti. Buraya gelirken de Gürhan hocam beni sayın Dekan Yardımcısıyla tanıştırdı, dedi ki: “Ahmet bey bir değişiklik görüyor musun?” İlk, en basit bir değişikliği söyledim, o da bana en mükemmel bir değişikliği takdim etti. Arkadaşlar, biz hakikaten çok geliştik, size samimiyetle söyleyeyim. Ülkemiz gelişti, ülkemiz bolluk memleketidir, güzellik memleketidir, ama bir eksiğimiz var, oda Hukuk kaideleri -kanun, tüzük, yönetmelik- gelişmeye kucak açamıyor, gelişmeyi kapsayamıyor. Sıkıntımız bu. Daha doğrusu hukuk teknik ne kadar önemli olursa olsun. kaideleri tatbikata uymuyor. önemli olan hukuk kaideleridir, insanların rahatı hukuk kaideleriyle oluşur, makinelerle devamlı veriliyor, verilmemeziik edilmiyor, ama bir olay var, biz de bunun sıkıntısını düzenlersek, o kadar rahat ederiz. TÜRK-İŞ olarak, sendikalar olarak çekiyoruz, büyük bir sıkıntı içindeyiz. Neden? Size bir misal vereyim, belki konunun dışına çıkacağım, ama bir kıdem tazminatı olayı var, -diyorum ki, hukuk kaideleri olayı kapsamıyor- kıdem tazminatı olayım kanun dört tane ana unsura bağlamış; işçinin evlenmesi veyahut bulaşıcı bir hastalığa tutulması veyahut askere gitmesi veyahut da işverenin akdini sona erdirmesi suretiyle kıdem tazminatına hak kazanıyor, bakın bu bir hukuk kaidesi. Şimdi biz bunu beğenmiyoruz, ama bunu uygulamamazlık yapabilir miyiz? Yapamayız. Katiyen yapamayız, ama bu hukuk kaidesi bünyemize uymuyor işte… Biz bunu tenkit edeceğiz.
Şimdi size bir misal veriyorum, 20 sene çalışan bir insanın ayrılmasını ille kıdem tazminatı almasını, çalışmanın dışında başka şartlarla niye sınırlayalım? Çalışmayla irtibatlandırmamız lazım bunu. Çalışılan sürelerde kıdem tazminatını alsın, bakın bu hukuk kaidesi bu zamanın tekniğine uymuyor.
Gelelim sosyal güvenliğe, şöyle düşünün506 sayılı Kanun ilk çıktığı zaman 7 sigorta kolunubir arada taşımak mümkündü, hepsini bir arada taşımak mümkündü. Bugün artıkmecburen ayıracağız bunları bir arada taşımak artık biraz zorlaştı. Mecburen ayıracağız. Malullük, yaşlılık, ölüm sigortalarını ayıracağız. Hiç çaremiz yok. Fakat bunu yaparken mevcutları da tahrip etmeyeceğim.
Bir misal daha vereyim, suali belki tamamlarım, şimdi bizde sosyal sigortalar nasıl uygulanıyor? İşçi sınıfı ayrı, memur sınıfı ayrı, bağımsız çalışanlar ayrı 7 sigorta kolu böyle uygulanıyor. Halbuki batıda sigorta kolları itibariyle ayrıma başlamışlar. Mesela hastalık sigortasını Almanya’da kurmuşlar, bütün çalışanlar, memuru, işçisi, emeklisi de hastalık sigortasına tabii oluyor, sigorta kollan itibariyle bir teşkilatlanma var. Belki sizin ifade ettiğiniz konu budur, biz de iieride bu sigorta kollarının bir kısmını ayırabilirsek, hastaiık sigortasını veya analık sigortasını kendi içinde bir teşkilatlanmaya tabii tutarsak sizin dediğiniz gibi olur, bu düşüncelerde olabilir, buna bir şey demiyoruz. Ama sendikaların üzerinde durduğu bir husus hepsi devlet eliyle olacak, özel sektörü kabul edemeyiz.
SORU – Şimdi SSK diyelim id idari ve mali aniamda özerkliğini kazandı. Türkiye’de de belki gelecek 10-15 yıl içerisinde özel sigortacılık şimdikinden çok daha ilerde olacak. Piyasada rekabet edebilecek mi; bu bir. İkincisi; SSK dışarıyı denetliyor, çalışanları bakalım iyi çalışıyorlar mı, primlerini ödüyorlar mı, kaçak çalıştırıyorlar mı falan, peki SSK’nın kendi içindeki denetiminin çok iyi olduğuna inanıyor musunuz?
AHMET ŞEN – Arkadaşlarım, SSK’yı da Türkiye’nin genel kurumlaniçerisinde mütalaa edelim. Ben şahsen SSK’nın şu anda iyi hizmet verdiğine pekinanmıyorum, ama iyi hizmet vermek başkadır, iyi olmak başkadır. SSK şu andamuazzam dev bir güçtür SSK’nın sağlık tesislerinin hiçbirkusuru yok, idari tesislerinin hiçbir kusuru yok, SSK’da bir kusur yok, nedir kusur?Sistem ve insan unsuru. Sistem unsurunu hemen düzeltiriz, bunda da bir sıkıntımız yok. Fakat insan unsuru çok önemli kanunlarıuygulayacaksınız, dünyanın en iyi kanununu, kötü biruygulayıcı kötü eder, berbat eder. Dünyanın en kötü kanunu, iyi uygulayıcılann elindemükemmel olur. SSK’yı böyle düşünün, yani SSK’nın Ankara Hastanesi de, tesisleri de fevkalede yeterli ve mükemmeldir. Çok da yetenekli doktorları var. Sistemleri kötü, sistemleri ihtiyaca cevap vermiyor, Sistemleri çağa uymuyor, hantal bir çalışma. Bu hantal çalışmayı düzelttiğimiz anda SSK’da bir şey yok. Daha ileri gidiyorum, gelir-gider dengelerini kurmak için bir baraj düşünün, bir kevgir gibi düşünün, bir kanaldan akıyor, kevgirin altından akıp gidiyor. SSK’yı sadece gelir açısından düşünmeyelim, gider açısından da düşüneceğiz. Ölçüsüz giderler, sualinin cevabı bunun içinde gizli. Giderleri de azıcık SSK’nın disipline alması, frenlenmesi lazım ki SSK düzelsin. SSK’da o kadar, büyülttüğümüz kadar bir şey yok, SSK çok sağlam bir kurumdur. Baştan kuranlar iyi kurmuştur. Ancak şimdi sistemleri yetmiyor, isterseniz bunu da biraz daha açayım.
Prensip itibariyle sosyal güvenlikte neyle alırsan onunla vereceksin. Emekli Sandığı nasıl alıyor? Göstergeden, katsayıdan alıyor, gösterge ve katsayıdan geri veriyor.
Bağ-Kur basamak ve göstergeden alıyor, yine aynı şekilde geri veriyor, ama SSK ücret bordrosu üzerinden alıyor, gösterge ve katsayıdan geri veriyor, ölçüsü bozuk, yani kaşıkla alıyor, kepçeyle veriyor. Bu durumda ne olacak? Dengeleri düzeltmemiz lazım.
SORU – İşsizlik sigortası kaçak işçi çalıştırılmasına nasıl etkili olur acaba?
AHMET ŞEN – Şimdi arkadaşlar, işsizlik sigortası kanun tasarısı bize geldi. İnceleyip gönderdik, ama hocama verdiğim dergide de işsizlik sigortası mütalaamız var, ben mütalaa belirtmedim, ama sızın huzurunuzda belirteyim. Bizde işsizlik sigortası bir nev’i istihdam sigortası gibi düşünülmüş. Halbuki ILO’nun kabul ettiği 9 sigorta kolu içerisinde, yanı demin saydım ya iş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık, ölüm sigortalan, işsizlik ve aile sigortalan sosyal sigorta türünden şeylerdir. Şu anda.bizdeki istihdam gibi düşünülmüş. İşsıziik sigortasını istihdam gibi düşünmek yanlıştır, niye? İstihdam gibi işsizlik sigortası olursa -rakamı belki yanlış söylüyorum ama. 8 milyon ciarında da işsiz var. Kayıtlı işsizler dururken, işinden olan işsize tekrar iş bulmak, çalışırken işsizlik sayısını artırmak gibi bir şey oluyor. İşsizlik sigortasının gündeme gelmesiyle yeni bir sosyal sigorta gündeme geliyor. ILO’nun kabul ettiği gibi, yalnız bunu istihdam seviyesinden ayırmak lazım. İşsizlik sigortasıyla işsiz kalana iş bulunacak mı, o ayrı bir olay. Öbür işsize nasıl iş bulunacaksa ona da iş bulunacak, ama kaçak işçiliği önler mi, önlemez mi? Hayır, kaçak işçilik ayrı bir olay, işsizlik sigortası ayrı bir olay: 0T sadece işsiz kalınan dönemleri kendi içinde emniyete alır, İşgüvencesi Yasasının da başlangıcıdır. Adamın işsizlik sigortası olursa, işgüvencesıni daha kolay alır, demin size bahsettiğim gibi müfettişten kaçmaz.
ASLI MANAP – Çok teşekkür ediyoruz. (Alkışlar)
AHMET ŞEN – Değerli arkadaşlarım, alkışlarınıza teşekkür ederim. Çok alkışlandık, ama sizin alkışınız gibi değildi. Kusurumuza bakmayın, daha doğrusu belli bir kulvar tayin edemediğim için veya konuyu sizin huzurunuzda hazırlamak mecburiyetinde kaldığımız için böyle oldu, ama inşallah ileride tekrar görüşürüz, nasip olursa diyelim. Sizden de çok büyük istifade ettim, bakmayın ben bir kişiyim, sizler yüzlerce kişisiniz. Kaç kişi burada, 100-150 kişi kadar var. Sizlerden de çok fikir edindim. Sizlere üzerinde tartışacağım nice değerli fikirler olabilirdi. İlerde gündeme getirirsek sizlerden onu bekleyeceğim, “Ahmet bey gel bakalım, bu vergide sen ne demek istiyorsun? İşsizlik sigortasında ne demek istiyorsun?” Belki bunları tartışacağımız zaman da gelir diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, sabırla dinlediğiniz için sağ olun, varolun. (Alkışlar)