Aysel Üresin

Aysel Üresin

ONDÖRDÜNCÜ OTURUM

22 MAYIS 1998

 

Konuşmacı: AYSEL ÜRESİN

(Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü)

 

SERKAN AKŞAHİN (Sunucu) Sayın arkadaşlarım; SSK Tarih Tanıkları Dizisi toplantımızın bugünkü konuğu SSK İş Kazaları Dairesi Başkanı Sayın Aysel Üresin.

Kendilerine “hoş geldiniz” diyorum ve toplantımızı açıyorum.

Buyurun Aysel hanım.

AYSEL ÜRESİN Sayın Hocam, sevgili çocuklar, İş Kazaları Dairesi Başkanıyım. İş kazaları derken belki ismimizi tam yansıtmıyor, çünkü bizim dairede, “kısa vade sigorta kollan” dediğimiz iş kazası meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortalarının uygulaması yapılıyor. Sizinle birlikte bir 30 yıl sizi şöyle bir geriye götürmek istiyorum, Ankara Kız Lisesinden sonra, Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Maliye Bölümünden mezun oldum ve 67 yılında şimdi Başkanı olduğum birimin o zamanki ismi “Hastalık Sigortası” idi, ne o zaman görevlerimizi ismimiz tam yansıtıyordu, ne de şimdi yansıtıyor. Orada fış memuru olarak başladım. 67 yılından 73 yılına kadar Hastalık Sigortasında fiş memuru, raportör, şef olarak çalıştım, fakat dairede şöyle bir olayımız vardı, benim özel bir durumum vardı: Benim eşim, benim dairede amirimdi, bir müddet bu işi yürüttük, fakat sonradan birtakım sıkıntılar olduğunu gördük, çünkü ben eşimden sonra yetişmiş eleman oldum, ondan sonra gelen eleman oldum, birtakım sıkıntılar doğdu ve ben Hastalık Sigortasını noktaladım, sıfırdan Araştırma Planlama Koordinasyon Dairesi Başkanlığına geçtim. O tarihlerde kamu kesiminde çok yaygın değildi APK Dairesi Başkanlıkları, veni yeni araştırmanın belki de önemi anlaşılıyordu, zaten Bakanlar Kurulu kararı da sanıyorum 69 yılında çıkmıştı ve ben APK Dairesi Başkanlığında sıfırdan tekrar başladım.

Gerçekten orayı da çok sevdim, zaten bir yönüm araştırmaya dönük, araştırmayı seven bir yönüm de vardı. Ben Araştırma Planlama Koordinasyon Dairesinde tekrar şef, uzun yıllar uzman, şube müdürü ve başkanlık yaptım. Araştırma Planlama Koordinasyon Dairesi o tarihlerde gerçekten iyi çalışıyordu. Genç arkadaşlar, hepimiz çok büyük bir şevkle kurumun, koskocaman bir kurumun -sorunları büyük, ödevleri büyük- işlerini kolaylaştırmak için araştırmalar yapıyorduk ve o tarihlerde gerçekten büyük olanaklar bize sağlandı, Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü birçok kurslar gördük, araştırma tekniklerini bizden sonra gelenler, bunu şunun için söylüyorum; gittikçe kuruluşlarda ya da belki samimiyetle söylemekgerekiyorsa, bizim kumulumuzda Araştırma Planlama Koordinasyon Dairesi biraz daha eski şeyini kaybetmiş gibi geliyor.

APK Dairesi Başkanlığında çalışırken devletin birçok kurumlarıyla ilişkiniz oluyor. Devlet Planlama Teşkilatıyla oluyor, Maliye Bakanlığıyla oluyor, bizim bağlı kuruluşumuz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla oluyor. Bu bakanlıklar yatırım programlan, zaten kuruluşların birçok görevlerinin, ödevlerinin arasında APK’nın çok önemli ödevlerinden bir tanesi, o kuruluşun yatırım programlarını hazırlıyor. Yatırım programları Yüksek Planlama Kurulunda, Devlet Planlama Teşkilatında müdafaasını yapıyorsunuz, ödeneğini koyuyorsunuz, yerini tespit ediyorsunuz. Gerçekten ben size şunu söylemek istiyorum; Hastalık Sigortasından ayrıldıktan sonra 15 yıl süreyle çalıştığım APK Dairesi Başkanlığı gerçekten bana çok şey kattı, çünkü başımızdan çok uygar, çok bilgili, deneyimli, çok sevecen, bizi motive eden başkanımız vardı, bu insana çok şey katıyor. Güzel raporlar yazdık, kurumun sorunlarını dile getirdik, hatta o tarihlerde yaptığımız raporları, araştırma raporlarını hâlâ kullanıyoruz, güncelleştiriyoruz ve o tarihlerde -çok seviniyorum- ki, bilgi düzeyimizle araştırmalarda verdiğimiz birtakım kararlar, bugün aynı şeyler söyleniyor.

Daha sonra Araştırma Planlama Koordinasyon Dairesi Başkanlığında Başkanken, yine bir değişiklik oldu, bende daha doğrusu bir deprem oldu, eşim daha üst kademeye terfi ettiler, Genel Müdiir Yardımcısı oldu, oranın Daire Başkanıydı çünkü, benim bıraktığım yerin Daire Başkanıydı ve ben 1988 yılının Ekim ayında böyle bir emrivaki ile -çok samimi söylüyorum- sabahleyin bir Pazartesi günü geldiğimde bir zarfla karşılaştım, zarfı açtım, zarfta İş Kazaları Dairesi Başkanlığına tayinim çıkmıştı, son derece şaşırdım. Belki inanmayacaksınız ama, eşim bana bundan katiyen bahsetmedi, çünkü Genel Müdür eşimden bu işi rica etmiş, biraz APK Dairesi Başkanıyken yapımı biliyor, benim tekrar dönüş yapmayacağımı tahmin etmiş, söylememesini istemiş. Bütün samimiyetimle söylüyorum, düşünebiliyor musunuz, aynı evde çıkarken “iyi günler” dive çıkıyorsunuz, siz APK Dairesi Başkanlığından çıkıyorsunuz, akşam eve dönerken İş Kazaları Dairesi Başkanı olarak dönüyorsunuz. Fakat benim ilk göz ağrım tabii ki Hastalık Sigortasıydı, çünkü ben Hastalık Sigortasında çalışırken hizmet verdiğimiz kesimin sorunlarını çok fazla içimde hissettim. O Başkanlığı ve kurumu çok sevdim, gerçekten zaten insanların bir işte başarılı olabilmeleri, bir şeyler üretebilmeleri için bence işlerini çok sevmelerilazım, sevmeden zaten yürümüyor. Çünkü bürokraside zaten üzerinizde öyle şeyler var ki, öyle olaylar var ki, bir de sevmeden, istemeyerek o işi yürütmek son derece zor, son derece keyifsiz.

Keyifsiz derken, bizim İş Kazaları Başkanlığında işler zaten keyifsiz. Düşünebiliyor musunuz, iş kazası, meslek hastalığı, zaten ikisi mesleki risk, karşınıza gelen grup herhangi bir şekilde bedence ve ruhça arızaya uğruyor. Sizin karşınıza arızaya uğramış vaziyette geliyor, siz mevzuatınızın verdiği ölçülerde o insanlara belirli yardımları yapmak durumunda olan bir grupsunuz ve o işin başındasınız. Ondan sonra Iş Kazalarına 88 yılında, yani geldikten sonra tabii ki birtakım şeyler oldu, bocalamalarım oldu. Çünkü o koskocaman 15 yıl içinde birçok şeyler değişmiş, birçok genelgeler çıkmış, fakat size çok hoş bir olay anlatmak istiyorum ve onu şuna getirmek istiyorum; insanın severek, bilerek yaptığı işler asla unutulmuyor. Ben 73 yılında Hastalık Sigortasından ayrılıp, tekrar 88 yılında ve şok olmuş bir vaziyette -o son 2-3 gün öyleydi- döndüğümde benim önüme imzalamam gereken bir evrak getirdiler ve çok ilginçtir, bu kadar yıldan sonra ben o evrak da, bir malul arabasıydı, iş kazası geçiren bir sigortalıya vermemiz gereken bir malul arabasıydı ve ben o 15 yıllık şeyi nasıl bir kayıtla hafızamda tutmuşsam, ilk baktığım şey dosyanın içindeki Sağlık Kumlu raporu oldu. Çünkü malul arabalarında kişinin uğradığı ya da taşıdığı arızaya göre ve içinde mutlaka fizik tedavi ve ortopedi mütehassısının imzalarını da içeren bir rapor olması lazımdı ve ben o kadar yıldan sonra onu bilemiyorum şuuraltı ya da bir şeyle ona baktım.

Arkadaşlar, kısa vade sigorta kolunu yürüten Daire Başkanlığımız Sosyal Sigortalar Kurumunun ana birimlerinden, ana sigorta birimlerinden, biliyorsunuz bu kuruluştan ana birimler oluyor, destek birimler oluyor, kısa vade sigorta kolları ve uzun vade sigorta kolları zaten Sosyal Sigortalar Kurumunun kurulma amacı, kişilerin sosyal güvenliklerini, peki bu sosyal güvenlikler hangileri? İş kazası, meslek hastalığı, analık, hastalık ve uzun vade dediğimiz malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarını yerine getirmek. Mesleki risk sigorta kolunu çok iyi biliyorsunuz, işveren priminin tamamını ödüyor ve bu prim tehlike sınıf derecelerine göre 2,5 ile 7,5 arasında değişen ve tamamını işveren ödüyor

Peki, iş kazası nedir, önümüze gelen olaylarda biz ne yapıyoruz, nasıl yaklaşıyoruz? Çünkü, biliyorsunuz ya da duyuyorsunuz Genel Müdürlüklerde ana birimler teşkilat içinde, bütün teşkilatta uyumu sağlamak üzere kanun, yönetmelik, genelge, onları düzenleyen, bütün teşkilata duyuran ve birlikteliği sağlayan şevler, problemi çözen yerler. Aksi halde her birsigortalıyla biz burun buruna değiliz, karşı karşıya değiliz. Bunları uç birimlerimiz olan sağlık tesislerimiz ve Sigorta Müdürlüklerimiz hallediyor, ama problemli işler, işin içinde çıkılmayan işler ya da mevzuatın karıştığı işler. Çünkü biliyorsunuz, aynı şekilde Türkiye’de birçok şey birbirinin içine girmiş vaziyette, onu Genel Müdürlüğe, dolayısıyla diğer Başkanlıklara olduğu gibi bize de öyle geliyor.

Bir iş kazası olayı geliyor, kişi herhangi ‘bir yerde bir iş kazası geçiriyor, ne yapıyoruz biz, nasıl ele alıyoruz, nasıl yaklaşıyoruz? Ben size çok ayrıntı vermek istemiyorum, fakat deneyimler, yazıda öyle deniliyor, “deneyimler, bilgiler” deniliyor; ben size biraz anlatmak istiyorum. Bir defa iş kazasının unsurlarının olması lazım. Nedir peki iş kazasının unsurları, nasıl yaklaşacağız9 Bir defa iş kazasının unsurları, bir sigortalı olacak, bir defa karşınızda bir kişi olacak, sigortalı olacak, hizmet akdi ile bir işverenin emrinde çalışmış olacak. Şunu demek istemiyoaun; sigortalı olmayan ya da işverenin herhangi bir nedenle sigortalı etmediği kişilere bakmıyoruz demiyorum, ama iş kazasına bakarken iş kazasının unsurlarına bakıyorsunuz. Kişi sigortalı mı, bir olay olmuş mu ve bu olay sonucu kişi bedence veya ruhça arızaya uğramış mı? Bu unsurları ortaya koyduktan sonra dönüyorsunuz 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Yasasına. 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Yasası hangi olayların iş kazası olduğunu ve hâlâ bu tarihe kadar çok geniş bir şekilde almış. Peki ne verilmiş? O birinci madde ne diyor? İşyerinde bulunduğu sırada kişinin geçirdiği olay iş kazası. Düşünebiliyor musunuz, öyle geniş bir düşünce, mesleki riskin aslı bu işte. Gayet gelişkin bir düşünce tarzıyla kişi işyeri sınırlarında, öğle tatilinde, hiç fark etmiyor, ancak mesai saatleri içinde öğle tatili de dahil, yürürken, koşarken düşebilir, voleybol oynarken düşebilir, ayağını, bacağını kırabilir, iş kazası sayıyoaız. Ondan sonraki şeyler, kişinin işiyle ve işvereniyle bağlantılı olarak kurulmuş yasada. Ondan sonra kişinin yaptığı işten dolayı uğradığı arızaya iş kazası diyoruz, işin vürütümüyle ilgili iş kazası diyoruz. İşveren diyor ki: “Al benim şu makbuzlarımı götür bilmem nereye yatır.” Kişinin o sürede geçirdiği kazaya iş kazası diyoruz. Toplu taşıma aracıyla işyerine götürülüp, getirilirken geçirdiği kazaya iş kazası demiş ve kadın sigortalıyı emzikli kadını koruyarak, emzikli kadının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda uğradığı herhangi bir olaya iş kazası diyoruz.

Tabii kalıplar çizilmiş, ama öyle olaylar insanın karşısına geliyor ki, çok samimiyetle söylüyorum, 30 yılı aşkın süredir bu işin içindeyim, ben bile zorlanıyorum Örnek olarak size bir şey vereceğim, bir olay, bir ünitemizden bir olay geldi, sigortalı işyerinde bahçede dolaşırken,koşarken, tabii bütün bunlar tanık ifadeleri, işveren ifadeleri, müfettiş tahkikat raporlarıyla da belirtiyoruz. Bahçe duvarı var, bahçede koşarken arkadaşıyla çarpışıyor, fırlıyor ve bahçenin öbür tarafına düşüyor. İşyeri sınırları içinde değil, dışına düşüyor. Şimdi bu olay iş kazası mı değil mi, ne yapacağız? Başlangıcı iş kazası, sonucu iş kazasının dışına çıkıyor. Şimdi burada yorum yapmak işini yasa vermemiş, çünkü 506 Sayılı Yasanın 11 inci maddesi gayet kesin, A maddesi, B maddesi. C maddesi ve biz bunu günlerce düşündük, ne yapabiliriz? Çünkü, orada olacak, orada bir arızaya, hakikaten sigortalı o nasıl bir çarpışma ve fırlamaysa bahçenin öbür tarafından bacağını kırmıştı. Çocuklar, bunu iş kazası saymadık. Sonradan bize tabii bunun sonucunda karar vermek zorundasınız, çünkü verdiğiniz karar kişiye hayatı boyunca bir gelir sağlıyor, çünkü kişi sadece bacağını kırıp da 2-3 ay istirahat.il, geçici iş görememezlik ödeneği olarak ayrılmıyor, eğer kişi uğradığı kaza sonucu maluliyeti söz konusuysa ömür boyu sizden sürekli iş görememezlik geliri alıyor ya da bu kaza sonucu öldüyse ömür boyu ailesine maaş bağlanıyor. Dolayısıyla çok adil, çok dikkatli düşünmeniz lazım. Sonradan bizi mahkemeye verdiler, tabii bu her an, herkese açık olay, fakat davayı biz kazandık, çünkü kanun koyucu da oradaki o hususları aradı.

Size bir de Çetin Emeç’ten bahsetmek istiyorum. Benim çalışma hayatımda son derece üzülerek verdiğim kararlardan bir tanesidir. Biliyorsunuz Çetin Emeç, Hürriyet Gazetesi Genel Koordinatörü idi -yanlış hatırlamıyorsam, genç arkadaşlarım belki tam görevini bilmezler- ve evinden işyerine gelirken makam aracı var, makam şoförü var, her gün belirli saatte evinden alınıyor ve gazeteye getiriliyor. Evinden alındığı yerle, gazete arasında bir suikaste uğradı biliyorsunuz, saldırıya uğradı ve kendisi vefat etti Olay iş kazası mı değil mi? Aylar sonra bize geldi. Gönlüm tabii ki iş kazası olmasını istiyor, ama siz orada oturduğunuz sürece isteklerinizle, keyfinizle, canınızın istediğiyle yapamazsınız. Yasanın hangi maddesine, hangi fıkrasına soracağımı günlerce arkadaşlarımı çağırarak düşündüm, A’ya girmiyor, işyeri sınırlarında olmuyor, görevle olmuyor, görevin yürütümüyle olmuyor, olsa olsa taşıma şeyi üzerinde durduk. Fakat o da en azından 2-3 kişiden oluşana ancak şey diyor yasa, yani bir kişiyi özel arabayla almaları, geçirmeleri, oraya da sokamadık. Belki yorumda yanlışlık yapmışımdır düşüncesiyle Hukuk Müşavirliğinin görüşüne gittim, olayı anlattık. Hukuk Müşavirliği de çok ilginçtir aynen bizim gibi düşündü Hiçbir maddeye sokamadık ve iş kazası saymadık. Tekrar mahkeme oldu ve biz davayı kaybettik. Tabii bunu şunun için söylüyorum: Siz bürokrat olarak bir şeyi bir yerin başındaysanız ya da başında olmanıza da lüzum yok, bu sadece Başkanı değil,şube müdürlerini, uzmanlan, onu yazan ve paraf atan herkesi bağlar. Siz orada yorum yapmazsınız diyemeyeceğim, ama sizin yorumunuz, kanun koyucunun, mahkemenin görüşürüyle farklı oluyor. Siz elinizdeki kanunu koymak zorundasınız, yürütmek zorundasınız, içine oturtturmak zonmdasınız. Oysa mahkeme bir yorumla bu işi halledebiliyor.

Evet, bunu gibi tabii bir sürü, ama hem tahammüllerinizi aşmak istemiyorum, hem de her şeyi size anlatmak istiyorum, birçok ilginç iş kazaları vakası geliyor. Biz iş kazasına mesleki risk dedik ve iş kazasında gerçekten sonsuz, bu konuda çok fazla şeyler yapıyoruz çocuklar. Bakmayın siz Sosyal Sigortaların gündemde olduğuna, medyada hep kötü taraflarımız gündeme geliyor. Ben size neler yaptığımızı çok objektif bir şekilde anlatacağım. İş kazası geçirdikten sonra -anlattım size- sayıldıktan sonra -zaten sayılıncaya kadar tedaviyle ilgili her türlü şeyi yapıyoruz- bugün bir bacağı kopan, kolu kopan, parmakları kopan kişileri mikrovasküler cerrahisiyle milyarlar ödüyoruz ve bunu ödeyeceğiz elbette, bunu ödüyoruz diye en ufak şeyim yok, gayet tabii ödeyeceğiz, çünkü kanun hem işverene, hem kuruma birtakım sorumluluklar vermiş, görevler vermiş, sizin vazifeniz bu görevleri yerine getirmek. En iyi yerlerde, özel hastanelerde hastalık sigortasında bu yoktur bakın çocuklar, sosyal riskte yoktur, iş kazalarında var. İşveren sigortalıyı alır, benim adıma, kurum adına alır, anında götürür ve çok başarılı, ülkemiz bıı konuda -Sayın Hocam bu işi çok iyi biliyor- çok başarılı, gerçekten o parmakları kopan, kolu kopan insanlar son derece başarılı bir ameliyatla yerine dikiliyor ve bir uzvuna kavuşuyor.

İşverene sorumluluk vermişiz, ne sorumluluğu vermişiz? Diyoruz ki: “Kurum adına sen bu işleri yap, ama iki gün içinde bu işi kuruma bildir. Eğer sen bu işi iki gün içinde kuruma bildirmezsen ben. bana bildirdiğin tarihe kadar olan masrafları yapmam” diyor, bu nedir peki? Bu, yine olayın mesleki riskten kaynaklanan ve sigortalıyı korııvan, gözeten bir yasal madde ve bir düşünce kaynağıdır. Protez aıaç gereç veriyoruz, elektronik kol protezi takıyoruz milyarlar lira değerinde ve bunlar çok bilinçli kullanılmadığı zaman çok çabuk bozulan aletler, onları tamir ettiriyoruz, yeniliyoruz. Sürekli iş görememezlik ödeneği veriyoruz, kendisine bağlıyoruz, ailesine bağlıyoruz, geçici iş görememezlik ödeneği veriyoruz ve vurtiçinde sağlanamayan tedavileri için kişileri yurtdışına gönderiyoruz.

Size -bakın arkadaşlarınızın çok dikkatini çekmişti, hatırlıyorum bana geldiklerinde- yurtdışı tedaviye gönderdiğimiz sigortalılarla ilgili biraz bilgi vermek istiyorum. İş kazasınınyasanın çıktığı yıldan, o tarihten. 47’den başlayan ve sonra 65 yılında 506 Sayılı Yasayla tekrar ele alınan iş kazasında varolan, hastalık sigortasında olmayan ve 3395 Sayılı Yasayla 1987 yılında yurtdışı tedavi çıktı. O yıldan bugüne kadar biz 170 kişiyi yurtdışına. -İngiltere, Almanya, Amerika, Belçika, İsviçre, Hollanda, Avusturya, Fransa, İsveç’e- göndermişiz. Bir ay evvel karaciğer transplantasyonu için bir hastamızı Amerika’ya gönderdik, sadece tedavi avansı olarak 250 000 dolar transfer ettim. Bu eğer refakatli ise, 100 dolar günlük refakat ücreti, gidiş dönüş yol parası ve tedavini çıkması halinde onların dışında 250 000 dolar sadece tedavi avansı verdik. İngiltere’ye Sterlin yolluyoruz ve kimleri yolluyoruz peki kurum olarak? Tabii ki her hastayı yollamıyoruz, gerçekten yurtiçinde yapılamayacak, kurum sağlık tesislerinde, üniversite hastanelerinde, özel sağlık kuruluşlarında hiçbir şekilde yapılamayacak ve bu üniversite hastanesi, kuaım Sağlık Kurulu rapoıuyla teyit edilecek ve hakem hastane Numune Hastanesinin ökeyi ile yurtdışmda kalma süresi belirlenecek, bu kişileri yurtdışına gönderiyoruz. İş kazasında yurtdışı tedavi var. yurtiçinde bulunduğu yerden başka bir yere var, yani kişinin arızaya uğradığı andan itibaren sağlığını kazanıncaya kadar zaten iş kazasının amacı kişinin sağlığını kazanmak için yardım yapan bir kol, gereken her türlü şeyi, kendisine yönelik, ailesine yönelik her şeyi yapıyoruz

Meslek hastalığı biraz daha Sağlık Dairesi Başkanlığını ilgilendiriyor. Meslekten dolayı tekrarlanan bir nedenle kazanılan bir şey, bu size saydığım şeyler meslek hastalığı için de geçerli, gerek yurtdışı tedavi, gerek yurtiçinde, yalnız onun biraz da tıbbi boyutu var. meslek hastalığının yönetmeliğe göre belirli oranları var, onları bir sağlık ekibimiz, Sağlık Dairesi Başkanlığındaki bir ekip yürütüyor. İş kazalarında ve meslek hastalıklarından mutlaka müfettiş tahkikat raporlarını arıyoruz, tanık ifadelerini arıyoruz, işverenin ifadelerini arıyoruz, gerçekten iş kazası, meslek hastalığı, işverenin işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili gerekli önlemleri almadığını saptadığımız saptarsak ki, bu maluliyetle ve ölümle sonuçlanan iş kazası ve meslek hastalığını mutlak surette iş güvenliği müfettişlerine tahkikatını yaptırıyoruz ve eğer orada kusur oranı belirlenmişse, işverene riicu ediyoruz. O halde şurada önemli bir şey ortaya çıktı, işveren sigortalıyı, yani hizmet akdiyle kendisinde zorunlu bir şey kol bu, sigortalılık zorunlu, kişinin arzusuna, isteğine ya da işverenin arzusuna, isteğine bağlı değil, kişi oraya girmekle zorunlu olarak sigortalı ve zorunlu sigortalının hak ve yükümlülüğünden ne kuaım, ne işveren, ne de sigortalı hiçbir şekilde kaçınamıyor. Dolayısıyla biz, gereken her türlü yardımı yapıyoruz, her türlü protezini takıyoruz, geçici iş görememezlik ödeneğini veriyoruz, sürekli işgörememezlik gelirini yapıyoruz, bağlıyoruz, ancak eğer bu konuda işverenin kasti veya suç sayılır harekete varsa kusur oranında iş kazası rücıı ediyoruz. Çocuklar bunlar öyle rücu ki, sadece o anda yapılan masrafları rücu etmiyoruz, ondan sonra bu hastalık nedeniyle doğacak masrafları da rücu ediyoruz Yani ben, benim önüme gelen iş kazası saydığım ve işverenin kusuru olan bir olayda kişiye daha sonra taktığım, tamirini yaptığım, elektronik kol protezi, malul arabaları, hepsine talimat verirken dikkat edin işverene rücu. O halde önemli bir kavram önümüzde, işçi sağlığı iş güvenliği kavramı, son derece önemli. Tabii konumuz bu değil, ama benim konuma yakın olduğu için birçok eğitimden geçiyor, bilinçlenmesinden geçiyor, teknik donanımdan geçiyor, ama mutlaka işçi sağlığı, iş güvenliği hususuna dikkat etmek lazım, önem vermek lazım. Sonradan öyle olaylar oluyor ki, öyle işverenler benim karşıma geliyor ki, yapılacak hiçbir şey yok ve “biz iyi niyetliyiz, biz şöyle niyetliyiz, ama işte işçi bunu” bunun aması falan yok, derhal yasal prosedür devreye giriyor.

Evet, iş kazasında benim size çok genel hatlarıyla anlatmak istediğim bunlar. Şimdi ben size hastalık, analık sigortasından bahsetmek istiyorum, bazı genel konulardan bahsetmek istiyorum, ama tarzımızın ne olduğunu bilmiyorum. Evet, mesleki risk sigorta kolu bunlar, bir de sosyal risk. Bunlar nedir? İş kazası meslek hastalığı dışında kalan ve kişinin uğradığı hastalıklardır hastalık ve analık sigortası. Analık sigortası yüzde 1 prim oranını işveren veriyor, hastalık sigortasının prim oranı 11’dir 6 ve 5 olarak işveren sigortalı paylaşıyor. Hastalık sigortasında gerçekten karşımıza çok büyük bir grup çıkıyor, benim size bahsetmek istediğim en önemli şey bu

Arkadaşlar, Türkiye’de sigortalı olmak çok kolay, çünkü insan bir yere gidiyor, 657 Sayılı Yasaya tabii olmak zor, o sınavla belirleniyor, kurumlara o işi yürütüyor, ama şöyle yıllardır üzerinde durduğumuz şeyler var. şimdi size onlardan bahsedeceğim. Büyük hastalık olayları, Bv-Pass’lar. hemodiyalizler, kanser olayları, cücelik ilaçları, her şey, her şey Türkiye’de bugün Sosyal Sigortaların üzerine ihale edilmiş vaziyette. Nasıl oluyor bu9 Çünkü sigortalı olmak çok kolay. Yıllarca arsası, arazisi, çiftliği olan ve o güne kadar sigortayla asla bağlantısı olmayan 60 yaşına, 65 yaşına gelen bir insan eğer büyük bir hastalığa yakalandıysa, yani bir kalp rahatsızlığı, bir karaciğer hastalığı ve çok büyük bir masrafı gerektiriyorsa, çok kolay şekilde ya çocuğundan ötürü sağlık yardımlarından yararlanma yolunu seçiyor ya da yaşı biraz daha geçse kendisi sigortalı olmak zorunda. Gayet kolay, gidiyorlar, hatta bu işin hesabınıyapıyorlar, “primini ben veririm” diyorlar ve karşımıza bir gerçek sigortalılar çıkıyor, bir de sırf sağlık yardımlarından yararlanmak için sigortalı olan grup çıkıyor ve siz işin aslını öğreninceye kadar, tahkikatınızı yaptırıncava kadar karşınızdaki her iki gruba da tüm hizmetleri götürmek zorundasınız.

Öyle ilginç olaylar önünüze geliyor ki, her bir olaya müfettiş tahkikatı da yaptıramıyorsunuz, çünkü sizin Türkiye genel-inde öyle her olayı vereceğiniz bir müfettiş ordunuz da yok, müfettiş sayınız da gayet kısıtlı. Ana babaya sağlık yardımı, büyük hastalıkları olan ana babaların çoğu Sosyal Sigortalardan yararlanıyorlar dedim, çünkü 506 Sayılı Yasa sadece geçindirmekle yükümlü olduğu ana babası demiş ve 120 günlük bir baraj koymuş, staj süresi koymuş. Sigortalı sen bugün sigortalı olursun, ben sana bir saat sonra bakarım, ertesi gün bakarım, ama eşine, anana babana 120 gün. 120 gün dediğimiz 4 ay, geçindirmekle yükümlü olduğu ana baba nedir, nasıl bir kavram, Türkiye’de geçindirmekle yükümlü olma her yöreye göre de değişiyor. Ege’de tarlası olan, çiftliği olan bir ana babanın aldığı ürün doğuda metrelerce, hektarlarca arazisi olan ve kırsal alanla aynı değil, ama Yargıtay içtihatları şöyle: “Günlük gereksinimini karşılayacak ölçüde ana babaya yardımda bulunmak” insanın günlük gereksinmesi nedir? Günlük gereksinim hayatını devam ettirecek, işte yemesi, içmesi, bu Son derece zorlanıyoruz ve bizim büyük tedavi giderleri, özellikle ana babaya ait tedavi giderleri bu yönden oluyor. Bir bakıyoruz ki dosyaya bir ana baba düşünün ki 65-70 yaşma gelmiş, şimdiye kadar herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan ne kendisi yararlanmış, ama pat diye büyük bir hastalığı olmuş ve her ailede de bir sigortalı çocuk oluyor, ana babaya sağlık yardımı.

Çok hoş bir şey oldu, benim yıllarca üzerinde durduğum ve bizzat, yıllarca kanun maddesine hazırladığım zihinsel özürlü çocukların eğitim masrafları, 5-6 yıl uğraştık, nihayet 97’nin Haziran ayında yasa çıktı, sigortalıların, emekli sigortalıların, kurumlar hak sahibi olarak gelir ve aylık alan çocukların, yani sigortalı çocuğunun zihinsel, bedensel özürlü çocuklarının gelişim, eğitim yardımı 506 Sayın Yasaya bir fıkra eklenmesi suretiyle çıktı ve bunun maddi şeyi, ödeyeceğimiz para miktarı fıks olarak bütçe uygulama talimatına bağlandı. Son derece sevindim, çok memnun oldum, yıllardır istediğim bir şeydi, çünkü bir ana baba düşünün ki, böyle bir çocuğun ana babanın yanında yarım saat, bir saat uzaklaşması bile müthiş bir olay. Fakat gördük ki, Türkiye’de bütün özürlü çocuklar sosyal sigortalara tabii, akıl almaz bir şekilde. Yine sigortalı olmanın kolaylığını, sigortalı olmanın avantajını ki, ben genelgeyiçıkartırken. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Dairesi Başkanlığında bir toplantıya katıldım, özürlü anne babalar da vardı, eğitim merkezleri de vardı, diğer kuaıluşlardan da insanlar vardı, çok sıkıştırdığım halde, çok zor, ben biliyordum bunun böyle olacağını, mesela kişiye ödeme yapmıyorum, merkeze ödeme yapıyorum, çünkü benim hitap ettiğimiz kesim maalesef çok fazla eğitimli kesim değil. O kesim ola ki o parayı geçen sene 31 milyondu, bu sene 61 milyon dört özür için, çocuğunu belki götürmez, bir şekilde faturayı temin eder, onun için biz sadece biz mi, Emekli Sandığı falan yapmıyor bunu, sadece Sosyal Sigortalar biz eğitim merkezlerine parayı ödüyoruz, yani birtakım önlemleri de almamıza rağmen, çığ gibi bir özürlü çocuk sayısı çıktı karşımıza.

Tabii bütün bunlardan tabii ki insanların en önemli hakları. Anayasal haklan sosyal güvenlik diyoruz, ama sosyal güvenliğin tek adresi Sosyal Sigortalar değil, çünkü Sosyal Sigortalar hizmetlerinde gerçekten, gerçek sigortalılarımızı kavramak önemli Gerçek sigortalarınızı siz kavradıktan sonra gerek iş kazası meslek hastalığı, gerek hastalık ve analık hallerinde onlara her türlü yardımı yapıyorsunuz.

Evet, hastalık sigortasında biz kişinin eş-çocuk, ana-babanın dışında sigortalıya, ana babada sadece 120 gün dedim, muayene ve tedaviden her türlü ameliyatına kadar, her türlü ilacına kadar, her türlü yardımı, gideri yapıyoruz. Eksikliklerimiz var hastalık sigortasında, benim yıllarca eksikliğini duyduğum ve yazdığım, çünkü ben 10 yıldır Daire Başkanıyım, bence çok büyük eksiklik; her sene Meclisin gündeminde oluyor, fakat bir türlü çıkmıyor, sonra çıkmadığı halde faturası bir şekilde bize çıkıyor. Eşlere protez vermiyoaız, çok büyük eksiklik, bir sosyal güvenlik kuruluşu olarak düşünebiliyor musunuz? Erkek sigortalı -fark etmiyor- sigortalının kendisine veriyoruz, çocuğuna her türlü protezi veriyoruz, eşine vermiyoruz “hayır yasada yok” diyoruz, bence çok büyük eksiklik, bilemiyorum -yine var- bu sene çıkar mı? Haklı olarak şikayetle geliyor Hastalık sigortasından demin söyledim, bu size saydığım 170 kişinin çok büyük rakamlar elimde, trilyona yakın yurtdışı tedavi, hastalık sigortasından yurtdışına gönderiyoruz, ama yurtdışına gönderirken tabii ki barajdan geçiriyoaız, gerçekten o hastalık Türkiye’de yapılmayacak ve o hastalık yurtdışmda yapılan hastalıkla kişinin en önemli -yasanın özü- maluliyetinde azalma olacak, kısmen veya tamamen azalma olacak.

Başlangıçtan beri uygulamamızda belki bunu görmüşsünüzdür, ailenizde mutlaka sigortalı vardır, bu sağlık karnemizi tanıyorsunuzdur. başka sağlık karnesi kullanıyorduk. Osağlık karnesini sağlık tesislerimiz düzenliyordu, onun yanı sıra sağlık kartımız vardı, belgelerimiz vardı ve son derece suiistimal oluyor çocuklar, akıl almaz boyutlarda suiistimal, çünkü o sağlık karnesini insanlar alıyordu, bir köy halkının 2/3’üne, tamamına yakınına sağlık hizmeti verdiğimizi biliyorum. Sigortalı işte hasbelkader ya da doğru düzgün sigortalıdır, fakat komşusunun çocuğu çok cüce, onun ilaçları var, son derece pahalı ilaçlar, bütün bir aileye bakıyoruzdur. Biraz daha disipline edebilmek için ve biliyorsunuz sağlık tesislerimizin yoğunluğunu duyuyorsunuz, hekimin kolaylık sağlamak için otokupleri geliştirdik. Zaten bunu yaparken Türk Standartları Enstitüsü sosyal güvenlik kuruluşlarını topladı, ben katıldım, Emekli Sandığından katıldılar, Bağ-Kur’dan katıldılar, nasıl bir şey yapalım? Herkes kendi mevzuatını da içine alacak şekilde taslaklar hazırladık ve bu sağlık karnesini düzenledik. Bu sağlık karnesiyle o sigortalı kişi o hekim karşısına çıktığında hekim hiç olmazsa bir önceki tedavide kişiye neyi verdiğini büyük miktarda ilaç sarfiyatını engelledik. Çünkü sigortalı canı sıkılıyor evde, hele emekliyse bugün Ulus Hastanesine uğruyor, öbür gün Ankara Hastanesine, “gelmişken iki tane antibiyotik alayım” diyor, kullanıyor, kullanmıyor, o sağlık karnesinde yazılmıyordu onlar Belirgin değildi, reçeteye yazılıyordu, reçete de eczanede kalıyordu, bu iyi oldu. Fakat bunları oturtuncaya kadar çok büyük sıkıntılar çektik, çünkü bilgisayarda sorgulamasını yapmayı arzu ettik, gerçekten sigortalı mı? Gerçek sigortalı nasıl anlaşılacak? Kütüğüne inmekle anlaşılacak. Tüm illerimizde ve Sigorta Müdürlüklerimizin olduğu yerlerde maalesef bilgisayar donanımımız tam manasıyla yoktu, online sistemi merkezde yoktu, çok zorluklarımız oldu, ama bilgisayar konusunda -belki duymuşsunuzdur- sanıyorum Haziranın sonunda o sıkıntılarımız tamamen gidecek, tüm illerimizde merkezle bağlantılı bilgisayar sistemi kuracağız.

Hastalık sigortasında, ana babada, eşte, çocukta, çocuğun ayrı bir yönetmeliği var, çocukları ayrı bir yönetmelikle düzenledik. Çocukların protezlerini, gözlüklerini, malul arabalarını, işitme cihazlarını ayrı bir yönetmelikle düzenledik. Gerçekten bu sigorta kolunda da çok önemli yardımlar yapıyoruz. Sağlık yardımı yapıyoruz, protez araç gereç veriyoruz, istirahatlı bulunduğu günler için geçici iş görememezlik ödeneği veriyoruz, yurtiçinde bulunduğu yerden başka yere gönderiyoruz ve bu göndermelerde yol parasını zorunlu masraf karşılığı veriyoruz, yurtdışına gönderiyoruz. Sigortalının dışındaki gruplar için ana, babaya ve eşe yurtdışı tedavi imkanı yok, halen yok, çünkü sadece yasa, 506 Sayılı Yasanın 32 nci maddesi aktif sigortalılar için bu hakkı tanımış sadece, çünkü onun amacı da kişini maluliyetinitekrar kazandırmak., maluliyetini gidermek amacını yitiriyor ve dolayısıyla biz emekli sigortalılarımıza, onların çocuklarına, eşe, ana. babaya yurtdışı tedavi imkanı yok, hâlâ yok, ama 1994 yılında Yargıtay 10 uncu Hukuk Genel Kumlunun çok güzel bir kararı çıktı. Son derece beğendiğim, gayet uygar, sosyal güvenliğe mantıklı bir karar. Kararda diyor ki: “Aktif sigortalılar dışındaki kesim için yurtdışı imkanı yok. Ancak bu gruplardan herhangi biri herhangi bir nedenle yurtdışında bulunduğu sırada olamaz mı insan birden kalp krizi geçiriyor, apandisti patlıyor ya da başka bir şey oluyor, düşüyor, trafik kazası geçiriyor. Türkiye’de bu iş olsaydı ve “bu iş için sen ya kendi sağlık kuruluşunda ya da senin sağlık kuruluşunda yapılmıyorsa sevk edeceğin yerdeki miktar kadar öde” bu da çok önemli bir şey. Eskiden hiçbir şey yapmazken, bugün bunu yapıyoruz, çünkü gelirken 3 milyarlık yurtdışı ödemesini imzaladım. Yurtdışında Amerika’da bulunduğu sırada önemli bir şey geçirmiş, milyarları tutan bir şeyi Türkiye’de bu tedavini şablonunun çıkartırdık, tabii bunu yaparken biz mevzuat iinitesiyiz, gereğinde Sağlık Dairesinden de yardım alıyoaız, 3 milyar kusur çıktı, onun şeyini imzaladık

Evet, sosyal risklerden bir diğeri analık sigortası. Analık sigortası çok spesifik bir sigorta kolu, kadın sigortalının analığı, erkek sigortalının sigortalı olmayan eşinin analığı halinde yapılan yardımları içeren bir sigorta kolu ve bunun primini işveren veriyor. Ne yapıyoruz analık sigortasında? Analık zaten kadının gebe olmasından, doğum yapmasına kadar o geçen süreç içinde gebelik muayenesinden başlayarak, doğumuna kadar olan her türlü şeyi yapıyoruz, muayene ettiriyoruz, kendi sağlık tesislerimizde doğumunu yaptırıyoruz, emzirme yardımı yapıyoruz, İş Kanununa paralel kadının doğumdan önce ve doğumdan sonra zoamlu olarak istirahatlı bırakıldığı 6’şar hafta süre içinde ödenek veriyoruz. Buradaki şey, size zaten burada onu anlatacağım ve çok üzüldüğüm bir anımı anlatmak istiyorum, analık sigortasında aynen sağlıyoruz, dedim, bütün bu yardımları yapıyoruz dedim, fakat hastanemizin olmadığı yerde 506 sayılı yasa diyor ki: “Matbu yardımı yap” diyor, şimdi düşünebiliyor musunuz bir yerde sağlık tesisiniz var, o sağlık tesisinden kadının gebeliğinden doğumuna kadar her türlü muayeneyi yaptırıyorsunuz, tedaviyi yaptırıyorsunuz, öbür tarafta oturana diyorsunuz ki: “Doğumunu sen yaptır, ben sana sadece maktu yardımı yapacağım” maktu yardım Yönetim Kumlu kararıyla ve Çalışma Bakanlığının onayıyla artırıyoruz. Bunu artırırken birçok göstergeleri göz önünde tutuyoruz, devlet hastanelerinin rakamlarını göz önünde tutuyomz.

Geçen sene doğuda bir vali -Sayın Vali- bana telefon etti, maktu karşıladığımız bir yerde ve gayet düşük, düşünebiliyor musunuz. 2 milyon kusur, tabii çok komik bir rakam ödediğimiz. Sordu, kendi yakınıymış sigortalı kadın, ne kadar yardım yapacağını sordu, söyleyince “bir hanım olarak o koltuğu bırakın Aysel hanım” dedi. Doğru, kendi açısından doğru, ama benim açımdan tabii o koltukta oturan insan her şeyi kendisi yapmıyor’. O kişinin, bürokratın bağlı olduğu birtakım yerler var, bürokrasinin işleme şekli var, çarkı var. Ben tabii kendisini de şey yapmayacak, ama son derece haklıydı, ben de olsam ya da sîzlerden biriniz olsa devlet hastanesinde o tarihlerde 30 milyona yaptığınız ve sosyal güvenliğini sağlayan bir yerden 2 milyon para aldığınızda sinirlenirsiniz tabii.

Evet, analık sigortasında da aynen yaptığımız yerler var, maktu yaptığımız yerler var, ama ne mutlu ki bunu size söylemek isliyorum, maktu yardımı yaptığımız yerler gittikçe azalıyor, niye azalıyor1? Bu tamamen kadro durumunuza bağlı, yaptığınız yatırıma bağlı, hastane açıyorsunuz, hastaneye analık yardımından özel şeylerin olması gerekir. Analığın gerektirdiği ameliyathaneden tutun, ebeden, hemşireden, nisai mütehassısına her biri kül olarak olacak ki, o hastanenin o kliniğine biz “aynen yap” talimatı vereceğiz.

Gene! batlarıyla iş kazası meslek hastalığı, analık, hastalık, analık bu, fakat ben size daha başka konulardan, bizim Başkanlığın yaptığı başka işlerden de çok kısa bahsetmek istiyorum. Benim üzerinde çok önemle durduğum işyeri hekim yetkisini kurumda biz veriyoruz, bilemiyorum, işyeri hekimliğiyle ilgili bir fikriniz var değil mi çocuklar? İşyeri hekim yetkisini nasıl veriyoruz? Kurumıımuz adına iki güne kadar istirahat vermek ve kurum ilacını kullanmak yetkisini veriyoruz, son derece önemli bir konu. Bence yaygınlaştırılması, geliştirilmesi gereken bir konu. Hem kişi açısından, hem işveren açısından, hem kurumumuz açısından çok önemli. Bir defa kurum açısından önemli ölçüde poliklinik sayımızı azaltıyor işgücü ve zaman kaybını önlüyor. İş kazası periyodik muayeneleri, işçi sağlığı iş güvenliği konusunda kişiler bilinçleniyor, ama bütün bunlar işyeri hekimliği gerçekten bizim anladığımız anlamda çağdaş anlamda yapılıyorsa. Çok ilginç olaylar geçiyor işyeri hekim yetkisivle ilgili olarak. Geçen sene iki tane işyeri hekiminin yetkisini iptal ettim, gerekçe şu çocuklar: Müfettiş tahkikatı yaptırmışız, ben bir hekime, genç bir hekime üstelik de -en çok da üzüldüğüm o- işyerim hekim yetkisi vermişim, bir otelde vermişim, Ege’de bir otelde vermişim, o bir taşeron hekim bulmuş, işyeri hekim yetkisi verince kurumun matbu evraklarını kullanıyorlar, yani kurum hekimiymişgibi davranıyor, o da oradan aldığı ücretin yarısını bir başka hekime vermiş, o hekim gidiyor orada işyeri hekimliği yapıyor, yapmıyor, bir şekilde kendisine geliyor, kendisi onaylıyor, kaşesini basıyor, kurum eczanelerinden ilaç alınıyor. İşyeri hekim yetkisi verirken birtakım şeyler arıyoruz, bunlardan bir tanesi de o yerdeki yerel Tabip Odası. Doğrusu yerel Tabip Odasını ben, şunu da ifade etmem lazım, yeni değiştirdik, çünkü Türk Tabipler Birliği hakkımızda dava açtı, yürütmeyi durdurmayı kazandılar. Yerel Tabip Odası her bir hekim için sertifika kursunu arıyor, fakat bundan birtakım şeyler oluyor, biz uygulamayı değiştirelim dedik ve bazı gruplardan Tabip Odası izin belgesi almadan bu işi yürütelim dedik, fakat davayı kaybettik, en azından yürütmeyi onlar kazandılar, dava sonuçlanmadı.

Dün bir olay oldu, bir ildeki bir hekim yerel Tabip Odası izin belgesini almış, bize geldiğinde, yani biz bakmışız ki karşımızdaki hekimin poliklinik saatleri düzgün, yerel Tabip Odası izin belgesi var. her şeyi var, yetkiyi vermişiz. Fakat o hekim işveren kanalıyla Yerel Tabip Odası izin belgesinde tahrifat yapmış, bir başka hekimin adına olan şey nasıl yapıldıysa, bunu şunun için anlatmak istiyorum, bir müesseseyi doğru düzgün yaşatmak için tarafların her kesiminin. Sosyal Sigortalar olarak biz. hekimler olarak onlar, işverenler, üç tane saç ayağı düşünün, herkesin üzerine düşeni eksiksiz yerine getirmesi lazım.

Topluluk sigortası var. çok kısa değinmek istiyorum. Avukatlar, noterler Baroya bağlı biliyorsunuz, bunlar isteğe bağlı olarak kısa vade sigorta kollarından yararlanıyorlar ve bunu isteğe bağlı olarak istiyorlarsa baro kanalıyla bize başvuruyorlar ve biz onları topluluğa alıyoruz ve mevcut a rızaların dışındaki arızalar için taahhüde giriyoruz, onların sosyal güvenliğini sağlıyoruz. Uzun vade sigorta kollarıyla karıştırmayalım, o zorunlu, kısa vade sigorta kolları isteğe bağlı. 2925 sayılı tarım kesimindeki sigortalıların kısa vade sigorta kollarıyla ilgili işlemleri Başkanlığımızda yürüyor

Evet, ben size çok genel batlarıyla Başkanlığımın yürüttüğü işleri, özelliği olan işlerden bahsettim. Ben şunu söylemek istiyorum: 30 yılı aşkın ben kurumu çok sevdim arkadaşlar, bana muhatap olan kesimi çok sevdim, sigortalılarımı, o sinirli, asabi sigortalılarımı. Gelirler, eğer mevzuata uygun iş varsa ben birden melek olurum, eğer mevzuata iş olmazsa ya da eksik işleri varsa “oradaki o cadı izin vermiyor” diyorlar. Bütün bunlara rağmen ben sosyal güvenliği seviyorum, çalışma hayatının mevzuatını seviyorum ve benim bağlı olduğum kesimin çalışma mevzuatının, tabii çok şeyden ben size bahsetmek isterdim, çalışma mevzuatıyla ilgiliyasalardan, ağır. Tehlikeli İşler Tüzüğünden bahsetmek isterdim, çok kısıtlı zamanımız, ben bu konuları çok sevdim, o insanlara bir şey vermek müthiş bir duygu, size anlatamayacağım kadar güzel bir duygu. Siz görevinizi yapıyorsunuz, ama o insan hakkı olan şeyi bilmiyor, sizin karşınızda sosyal güvenlik hakkını bilmiyor. Eğer siz ona “hayır” derseniz, o onunla yetiniyor, bilinçli kesim değil.

Dolayısıyla mensubu olmaktan her zaman gurur duyduğum, ama birçok sıkıntılara rağmen hep böyle keyifli günler atlatmadık tabii, çok sıkıntılar oldu, birtakım bürokratik sıkıntılar oldu, ama çok samimi söylüyorum onlar beni çok fazla etkilemedi, çünkü ben işimi çok sevdim, işimle ilgili olan kesimi sevdim. Evden çıkarken gayet canlı bir şekilde çıkıyordum, eve dönerken rengim soluyor, çünkü her an karşınıza ben tıp adamı değilim, ama sizin karşınızda iş kazası meslek hastalığı, hastalık analık sigortasından mağdur olan kesim var. Gözlerinizin içine bakıyor ki, kendi hakkını sizden almak için ya da sizin yardımınız için. Dolayısıyla ben sözlerime Sayın Gürhan hocanın bana bu imkanı tanıdığı için kendisine teşekkür ediyorum, bu genç arkadaşlarımla beni buluşturduğu için. Tabii ki sizlere de teşekkür ediyorum ve başarılar diliyorum hepinize. ( Alkışlar)

SERKAN AKŞAHİN – Şimdi sohbetimizin ikinci bölümünde gerek Aysel hanımın anlattıklarından gerekse aklınıza takılan, gerekse kendi uzmanlık dalıyla ilgili üzerinde durmasını istediğini konular hakkında sorularınız varsa onları alalım.

SAVAŞ KURT – İş kazası durumunda kaza, risk ortaya çıktıktan sonra giderleri karşılamak yerine riskleri belirleyip, daha önceden önlem almak daha yararlı olmaz mı? Tazmin etmek yerine, önleme yerine gidilseydi giderlerde bir yapı değişikliği olurdu, ama uzun dönemde toplam giderler nasıl değişirdi, bu konuda bir araştırma yapıldı mı sizin bölümünüzde veya APK’da?

AYSEL ÜRESİN – Tabii şimdi şunu karıştırmamak lazım; arzu edilen şey iz kazasının olmaması. İş kazasının ya da meslek hastalığının olmaması kurumun dışındaki kuruluşların da katılımını ilgilendiren, bunlar nedir9Çalışma Bakanlığının, işverenin ve kişilerin işçi sağlığı ve iş güvenliği devreye giriyor. Tabii ki arzu edilen şey iş kazasının olmaması ve iş kazasıyla yapılan giderlerin yapılmaması, ama iş kazası olduktan sonra, bir olay ortaya çıktıktan sonra yapılacak en iyi şey yardımla yanında bulunmak, sosyal güvenliğin amacı o zaten Tabii ki olmaması ideal.Uğramaması ideal ya da önlemlerin alınması, ama bazen de kaçınılmaz durumlarda olaylar oluyor. Olavlar olduktan sonra sosyal güvenliğin devreye girmesi ve maddi manevi kişinin yanında olması önem kazanıyor. Bu konuda araştırmalar benim dairemde, İş Kazaları Dairesi Başkanlığında olmadı, niçin olmadı? Çünkü, benim dairem şimdi olay olduktan sonraki kesime hizmet veren daire. Bir an evvel olayın en kısa zamanda telafisi gerektiğine, bu tıbbi tedavi, maaşla yanında olmak, geçici iş göremezlik ödeneğiyle yanında olmak, ama sizin dediğiniz, yani önemli olan elbette iş kazasının olmaması ya da iş kazasının asgari düzeye inilmesi, ama bu bir toplum bilinciyle olacak. Kesimlerin, her bir kesimin isteğiyle, arzusuyla ve eğitimiyle olacak.

EVRİM TEKER Konuşmanızın kimi bölümünde bürokratik engellerden bahsettiniz, yani tecrübelerine dayanarak bu bürokratik engellerin neler olduğunu bize anlatır mısınız lütfen. Özellikle İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları Daire Başkanı olarak ne tip bürokratik engellerle karşılaştınız?

AYSEL ÜRESİN Bakın size şunu anlattım, mesela benim için emekli sigortalılardan eşlere protez verilmemesi son derece içimi üzen husus, emekli sigortalılar analık yardımından yararlanmıyorlar. Peki niçin yararlanmasınlar? Herkesin ille de şu yaşta anne olacak gibi bir şartı yok, sonra Türkiye’de eğer siz insanları 3X yaşında emekli ederseniz, 38 ile 43 yaşındaki insan elbette ki genç bir kadınla evlenir ya da doğum vaşı şimdi çok uzadı, anne olabilir. Bakın, analık yardımlarını, emekliler analık yardımlarından yararlanamıyorlar, protez, araç, gereç, eşler bunlar bürokratik engeller, yani bürokratik engel derken kurumdan isteniyor, ben teklif ediyorum, benim teklifim benim makamca da onaylanıyor, ama ondan sonraki yerlerde bir şekilde takılıyor ya da samimi davranmak gerekiyorsa bir bütün olarak kurum ele alınıyor, bu bütünün içinde ağırlıklı şeyler seçiliyor, o da olabilir. Onun dışında tabii birtakım şeylerle karşılaşıyor. Mesela APK’da uzmanken o işi de çok sevdim ve çok ilginçtir, ben hep bu konuları hastalık, yani hep bu işleri seçiyordum ki. biz o tarihlerde şimdiki APK’nın çalışmasından çok daha güzel çalışıyoruz demiştim size. Emek verdiğiniz rapor, hizmet verdiğiniz, günlerinizi alan rapor bir kenara, bir rafa konuyor, bu insanın tabii ki şey yapıyor. Her hazırladığınız rapor işleme konacak diye bir şey yok, ama düşünebiliyor musunuz insan büyük bir hevesle istiyor ki, çalışma hayatı bir başka şekilde olsun, bir başka platformda, ama benim söylediğim tabii ki kaç yıl önceki daha aşılıyor. Ben kendi dairemden biliyorum, benim şube müdürüm, uzmanım, şefim, memurum karşıma geliyor, “niçin Başkamın, ben şöyledüşünüyorum” diyor. Hayatım boyunca arzu ettiğim, istediğim eleman o işte benim, yani ben “şöyle yap, bunu böyle yazın, böyle getirin” o değil, bir işi hem mevzuat açısından, hem mantık açısından nedenini, niçinini sorarak yapmak istedim. Evet, söyleyebileceğim bunlar. Maktu analık yardımı, siz onu günün koşularına göre her an çıkartamıyorsunuz, değiştiremiyorsunuz, ama bir dairenin sorumluluğu omzunuzda, bir kesimin sorumluluğu omzunuzda. Tabii ki rahatsız oluyorsunuz, o kesimden bu konuyla ilgili size bir şey geldiği zaman.

Doç. Dr. GÜRHAN FİŞEK – Benim iki sorum olacak Aysel hanım: Birincisi; ben bundan yaklaşık 20-25 yıl öncesini düşünüyorum, aile planlaması çalışmaları hastalık sigortası kapsamında ya da analık kapsamında düşünülmüyordu, verilmiyordu, ama şimdilerde kurum aile planlaması hizmetlerini de bir ölçüde üstlendi. Bunun analık sigortasıyla mı bağı var, hastalık sigortasıyla mı, bunun uygulamadaki yeri nedir? Önce bunu rica edeceğim sizden, bir de siz yurtdışındaki bir şeyden örnek verdiniz, yani “bakmakla yükümlü olduğu kişi eğer yurtdışındayken uğrarsa, Türkiye’deki rayiç bedeller üzerinden ödeme yapılır” dediniz. 1980’li yıllarda İstanbul’da benzer bir mahkeme kararına rastlamıştım, kişi alıyor eşini, Sigorta Hastanesinden memnun kalmıyor, dışarıda tedavi ettiriyor, İstanbul’da başka bir hastaneye geçiriyor ve sonrada mahkemeye dava açıyor, diyor ki: “ben Sigortada şu şu aksaklıkları gördüm, onun üzerine eşimi bu hastaneye geçirdim, parasını istiyorum Sigortadan” diyor ve mahkeme aynı yolda karar veriyor, diyor ki: “Sigorta kendi masrafını çıkarsın, neyse size ödenmesi gerekir, çünkü Sigortanın o standartta hizmet vermesi lazım, iyi hizmet taahhüdüyle bu işe giriyor” diyor. Aslında bu çok ilginç bir karar olmasına rağmen, hiç böyle yeni davalarla karşılaşılmadı, bu yönden bir gelişme sağlanmadı. Bir de hep merak etmişimdir, Sigortadan bu kadar yakınılırken niye acaba benzer davalar çoğalıp da bu tür bir uygulama çıkmadı? Bu konuda bir yorumunuz olabilir mi bilemiyorum.

AYSEL ÜRESİN – Tabii, benim konum bu Gürhan bey. Evvela aile planlamasıyla doğrusu çok fazla ilgi kurmuyorum ben de, yani aile planlaması başladı, gayet de güzel yürüyor, sizin de ondan haberiniz var, Sağlık Dairesi Başkanlığının bünyesinde, yani hastalık analık sigortasından ayırdılar onu, tıbbi şeye sokuldu ve onun bünyesinde yürüyor, çünkü analık sigortası, iş kazası sigortası, hastalık sigortası, olay doğduktan sonra devreye giren sigorta. Daha önceki analıkla ilgili plan daha önceki değil, ana hamile kalacak, o hamilelik sürecini geçirecek, doğum yapacak, doğumdan sonraki yardımlar söz konusu olacak.

Diğer yaklaşımınız çok ilginç, Türkiye’deki halihazırdaki uygulama hastalık sigortası için diyorum, aman lütfen, iş kazasıyla hiç ilgisi yok. çünkü hâlâ kurum teşkilatında bu işi karıştıran arkadaşlarımız var, bölgesel toplantılarda ben onu anlatıyorum. İş kazası zaten acil olay, onun aciliyeti, soruyorlar “acil mi, değil mi?” yani artık acili falan, hastalık sigortasında. Şimdi hastalık sigortasında bir yasa maddemiz var çocuklar, o yasa maddesi diyor ki: “Kurum sağlık yardımlarından yararlanan kişiler, kurum sağlık tesislerine başvururlar. Başvurmazlarsa yapılan masraflar ödenmez” yasa maddesi bu. Fakat acil durumlarda Sosyal Sigortalar İşlemleri Yönetmeliğimiz var, 506 sayılı Yasa kadar önemli bir yönetmelik bu. Orada bu işi hafifletiyoruz, diyoruz ki: “Eğer acil ise -57 nci maddede- kişi kurum sağlık tesislerine başvurmayacak derecede bir kalp krizi geçiriyor, bir trafik kazası geçiriyor, beyin kanaması geçiriyor, bilemiyorum, yani acil denebilecek herhangi bir şekilde kurum dışında bir sağlık tesisine başvurdu ise ve bu bizim kurumumuz sağlık tesisleri hekimlerince de kabul edilmiş ise, eğer olay özel hastanede yapılmışsa kurum ücret tarifesinden, devlet hastanelerinde ya da üniversite hastanelerinde yapıldıysa zaten hepsi eşit oldu. Eskiden öyle değildi, kurum ücret tarifesinden. Gürhan bey, vargı kararları hep böyle, yani şöyle, bu konularda kaybettiğimiz davalar da var, devamlı geçiyor elimize, kazandığımız çok davalar var, mesela öyle şey oluyor ki, kişi sağlık tesislerimizi bir şekilde beğenmiyor ya da kendisinin istediği doktor bir başka sağlık tesisinde. Öyle bir ayarlama yapıyor ki, orada ameliyatını yaptırıyor, işte orada biz bazı ayrıntılar arıyoruz, nedir9 Öyle hastalıklar var ki, gerçekten anidir, acildir, tahammülü yoktur beklemeye, ama öyle hastalıklar vardır ki, diyelim ki bir fitık ameliyatı, yani bugün fitık ameliyatı birden patlamamışsa ya da herhangi bir şey olmamışsa randevu alınarak, bilinerek, günü belirlenerek yapılan şeyleri tabii ki kurum sağlık tesislerimiz acil saymıyoruz. Yurtdışındaki tedaviye yargı olayları ve 10 uncu Hukuk Genel Kurulu bir başka yaklaşmış, bunu asla bir yurtdışı tedavi gibi düşünmemiş, sadece ve sadece bir sosyal güvenlik kuruluşundan yararlanma durumunda olan kişilerin yurtiçinde başlarına bu durum gelseydi, yapılacak şeyi belirlemiş ve bence de çok mantıklı. Yani milyarlarca dolarlık bir şeyde biz sadece çıkartıyoruz, soruyoruz, bu apandisit ameliyatı kurum sağlık tesislerinde olsaydı ne kadar olurdu? Diyelim ki 200 milyona mal oluyor, 100 milyona, sadece o kadarını veriyoruz.

Aciliyetle ilgili çok fazla sorun yaşamıyoruz, yaşadığımız sorun kişilerin bilerek, isteyerek acil hastalıklarının dışında kendilerinin istedikleri hekime muayene ve tedavi ettirmeleri için hazırlanan senaryoya uymamamızdan kaynaklanıyor. Orada başka şeylerarıyoruz, arıyorum; ikametgah durumunu arıyorum, nereden kalktı hasta? Yani düşünün ki, kurum sağlık tesisinin bulunduğu güzergahtan hasta almıyor ve bir hastalık var, en yakın sağlık tesislerine başvuru esas iken onu atlıyor, bir özel hastaneye götürüyor, onu reddediyoruz. Kaybettiğimiz davalar da oluyor, kazandığımız da oluyor, tamamen bu yönetmeliğin 57 inci maddesinden kaynaklanıyor.

ERHAN GÜRER Merkezi Türkiye’de olan bir şirketin yurtdışında açmış olduğu şube ve şantiyelerdeki çalışanların sosyal güvenlik durumları nasıl olacak acaba sizin Daireniz kapsamı içerisinde?

AYSEL ÜRESİN Benim Dairemin işleri arasında, ama orada iki husus var. Şimdi çocuklar, Yönetmeliğin 64 üncü maddesi var, o 64 üncü madde diyor ki: “Geçici görevle bulunduğu yerden başka bir yerde, yurtdışında bulunanlar” ama dikkat edin, geçici görevle, yani sigortası Türkiye’de yapılıyor, 6-7 aylığına, 1 yıllığına yurtdışına gidiyor, size şunu söyleyeyim; Dışişleri mensuplan Kavas, mack broker, aşçı, yamak, onların hepsi merkezde, Dışişleri Bakanlığının Merkezinde, Çankaya Sigorta Müdürlüğümüz sigortalısıdır, fakat 5 yıl yurtdışında yaşarlar. Orada ben, benim Dairem, kısa vadeli sigorta kollarını ödüyoruz, yani oradaki yapılan tedaviyi biz burada karşılıyoruz, ama analıkla ilgili herhangi bir şey maktu karşılıyoruz, yani kurum mevzuatı Türkiye’de olanlara ben ne yapıyorsam, geçici görevle yurtdışına gidenlere de ben onu yapıyorum.

Bir de şu var; -bilemiyorum kastınız o mu- bir şirket kanalıyla yurtdışına gidiyor, fakat sigortalı değil ya da topluluk sigortasını tercih ediyor ve topluluk sigortasında kısa vadeli sigorta kolu isteğe bağlı, uzun vade sorunu. Mesela benim çok yakın tanıdığım, hatta şöyle yakın; benden evvel Daire Başkanlığı yapmış, benim kurama girdiğimde amirim olan müdürümün oğlu Rusya’da iş kazası geçirdi. İş kazasından yararlandıramadık, çünkü o uzun vade sigorta kollarını seçmişti, yani orada işte sigortalı olmanın, iş kazasının unsurları ortaya çıkıyor baştan söylediğim. Neydi iş kazasının unsurları? Sigortalı olacak, olay olacak, olay sonucu bir arıza olacak. Eğer sigortalıysa ve geçici görevle gittiyse karşılıyoruz.

ERHAN GÜRER (Mikrofonsuz konuşulduğu için ses banda yansımamıştır.)

AYSEL ÜRESİN Türkiye’deki merkezi kanalıyla veriyor, başka türlü veremez.

GÜRHAN FİŞEK – Mutlak vermek zorunda mı? Zaten problem orada.

AYSEL ÜRESİN – Tabii, tabii. Vermeyebilir, öyle şeyler de var, problem orada tabii. Ben normalini söylüyorum size, ama vermeyenler, işte olaylar çıkıyor vermiyor, problem orada. İş ve İşçi Bulma Kurumu devreye giriyor. Sosyal Sigortalar konusunda bakın tabii bu konu çok ilginç bir konuyu yakaladınız, çok zaman isteyen bir konu. İşverenler kişileri topluluk sigortasına sokmak istemiyorlar, çünkü topluluk sigortası ihtiyari bir sigorta, zorunlu değil. “Ben işçimle pazarlıkla tazminat, yani sen iş kazasına uğrarsan ben sana şu kadar tazminat vereceğim ya da ölürsen ailene vereceğim” diyor, iki buna razı oluyor, devreden diğer şeyler çıkıyor. Bunu zorunlu hale getirmeyi işverenler kesimine kabul ettiremedik ve kısa Alarko- Alsim’den 1115 kişi bizden yararlanmak üzere başvurdu, yarım kaldı. Tabii ki oluyor, çıkıyor.

SERKAN AKŞAHİN – Arkadaşlar, bu haftaki toplumsal tarih tanıkları dizimizin konuğu Sayın Aysel Üresin hanımdı. Kendilerine katılımlarından dolayı teşekkür ediyoruz. Siz de sorularınızla sohbetimize yön verdiniz ve sabırlı katılımınız için teşekkür ediyor, iyi günler diliyorum. (Alkışlar)

Diğer Yazılar